Friedrich Nietzsche’nin
“Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf
bir ülkedir.” sözünü kanıtlarcasına gelişmemiş toplumlarda din ve siyaset
ayrılmaz ikilidir.
Günümüzde İslam’ın
bozulduğunu, gerçek İslam’ın bu olmadığını anlatan çoktur ama İslam’a zarar
verenin kim ya da kimler olduğunu bilen, farkına varan kişi sayısı azdır. Farkına
varmayanlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak, aynı dinden/mezhepten bile olsalar
kendi hariç diğer kesimlerin İslam’a zarar verdiğini söylerler.
Küresel sermaye
sahipleri özellikle ABD; üçüncü dünya ülkelerinde dinin yaşanmasını halkların
dindar olmasını ister, bu yerine göre Budizm olur, İslam olur ya da diğer
Hristiyan mezhepleri olur fark etmez. Din üzerinde gelişmemiş toplumları
rahatlıkla kontrol edeceğine inanır. Din üzerinden ülke siyasetine girer kendi
işbirlikçilerini tespit eder, destekler ve siyaset sahnesine sürer. Din ile
siyaseti birlikte dizayn eder. Sebebi basittir, din ile insanları
işbirlikçileri sayesinde uyuşturmak, yine işbirlikçiler sayesinde insanlarını
yönetmek. Sonucunda da ülke kaynaklarını ve insanlarını sömürmek.
Karşımıza;
harcamalarının sınırı olmayan süper zengin küresel sermaye kesimi, bunlarla
birlikte kendi ülkesini sömüren ama onlar kadar nemalanamayan zengin işbirlikçi
kesimi ve sömürüldüğünün farkına varmayan, işbirlikçileri fütursuzca
destekleyen önüne konulan bir lokma ekmeye dinin gereği şükrederek yaşayan
fakir bir halk çıkıyor.
Günümüzde de
yönetiminde bulunanların çok önceden tespit edilip bu tedrisattan geçtiğini,
hiç kimsenin şans eseri yukarılara gelmediğini görüyoruz.
ABD 1945 yılından itibaren,
Osmanlı son dönemindeki Batı Avrupa ülkelerinin yerini alıyor ve Türkiye
Cumhuriyeti’ne ilgisi başlıyor. Yukarda bahsedildiği üzere işbirlikçilerini
yaratıyor ve İslam’a yeni bir tabiri “Siyasal İslamcı” tabirini sokuyor. İşte
bu noktadan sonra hem ABD hem de çoğunlukla dindar görünen işbirlikçi kesim
İslam’a zarar vermeye başlıyor. Toplum önünde Atatürkçü demeçler veren askerler
de kapalı kapılar ardında Amerika’nın baskısı altında isteyerek ya da
istemeyerek Siyasal İslamcılığı besleme, palazlandırma, yönetime getirme
buyruğunu yerine getiriyorlar.
Siyasal İslamcılarla
birlikte laik görünen askerlerin kıblesi artık ABD oluyor. Atatürkçü geçinen
TSK generalleri ve Siyasal İslamcılar birlikteliğinin en büyük kanıtı; darbe
yapan Kenan Evren’e Çevik Bir’e, Yaşar Büyükanıt’a göstermelik davalar açılması
ancak sonucunda kendilerine hiçbir şey olmamasıdır.
TSK dönem dönem;
Batıyla elele verip İslam’a savaş açmış filan olmayıp, tam tersine, Amerika’nın
baskısı altında batıyla elele vererek Siyasal İslamcıları palazlandırmıştır.
Kitap, konusunda
yazılmış kitapların en iyilerinden. Ülkem adına çok üzüldüğüm gerçekleri
görmeme vasıta olan kitaplardan biri de bu kitap oldu. Ülkesini seven her
vatanperver insanın bu kitabı kesinlikle okumasını tavsiye ediyorum.
Kitaptan ilginç bazı bölümler:
---Razva Kavakçı’nın Amerika'ya niçin gittiği
sorusuna; Türkiye'de tıp öğrenimi görmekteyken türban baskısıyla karşılaşınca
okulu bir yılda bırakıp Amerika'ya gittim, yanıtını vermişti. Okul kayıtları;
Kavakçı'nın yalan söylediğini, Türkiye'de bir değil dört yıl okuduğunu, ancak
bu dört yıl içinde tembellik nedeniyle ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçemediği
için okuldan atıldığını ortaya koydu. (sayfa 85)
---Arap-American ARAMCO şirketinin perde
gerisindeki en büyük yatırımcısı Yahudi Rotschild ailesiydi. ARAMCOʻnun verdiği
paralarla örgütlenen Rabıtayı İslamiye ve İhvanı Müslimin (Müslüman Kardeşler)
gibi örgütler de bu Siyonist Yahudi ailenin güdümünde çalışıyordu. (sayfa 67)
--Bugün bile bazı kesimin aydın görüşlü ılımlı
Müslüman dedikleri Mehmet Şevket EYGİ’in 30 Mart 1969 Tarihli Bugün
gazetesindeki yazısından:
"Müslümanlar 6. Filo'yu kıble ittihaz ederek namaz
kıldılar!..
Müslümanlar ABD emperyalizmine alet oluyorlar!..
Bu Moskof itine "HOŞT!" demek lazım. (..)
Rusya ve Çin, Allah'ı inkâr ediyor; Amerika ise Allah'a
inanıyor. Dini var. Amerika'da İslamiyet’i yayabilmek hürriyeti var. Amerika
inançlarımıza hürmet ediyor. Amerika ehvendir (zararsızdır), ehaftır (hafiftir).
Rusya kızıl kafirdir, Amerika ise ehli kitaptır.”
1969
yılında Türkiye’de İslamcılık ulusal onurdan yoksun Amerikancı yazılarla
savunuluyordu. (sayfa 56)
---1951’de kurulan ve şu anda Türkiye’yi yöneten Siyasal İslamcı
kadroların pek çoğunu yetiştirmiş bulunan İlim Yayma Cemiyeti biraz
incelenirse, Siyasal İslamcılığın Amerikan beslemesi ve işbirlikçisi olduğu
gerçeği apaçık ortaya çıkar. (sayfa 21)
---İlim Yayma Cemiyeti bağlantılı imam-siyasetçi ve
imam-bürokratların neredeyse tümünün ortak bir özelliği vardı: ABD yandaşlığı…(sayfa 26)
---TSK ile Siyasal İslamcılar birlikte hareket etmişlerdir öyle
ki 1986-2002 yılında aralıksız olarak ilim yayma cemiyetinin genel başkanlığını
yapan 1980-1981 yılları arasında milli güvenlik konseyi Genel Sekreter
yardımcılığı yapan general Hasan Sağlam’dır. (sayfa
27)
---Amerika kendisi dışındaki tüm
ülkeleri din sorunlarıyla bunaltmak üzere dindarları güdümüne alarak Amerika
çıkarları doğrultusunda eylemlere sürer. (sayfa 100)
---Eski Refah Partisi yöneticilerin de ilişkili olduğu Siyasal
İslamcı İBDA-C örgütü ile PKK nın nasıl bir düşünce ve eylem birliği içerisinde
olduğu kendi yayınlarıyla belgeli bir gerçektir.
(sayfa 155)
---Abdullah
Öcalan; MTTB, komünizmle mücadele derneği gibi Siyasal İslamcı örgütlerle
bağlantılı bir Necip Fazıl hayranı olduğunu Perinçek’le yaptığı görüşmede
söylüyordu. Bu gerçek, dindarlığın bölücülüğe engel, birleştirici bir üye
olduğu savını çürütüyordu. (sayfa 243)
---Müslümanlığı
çarpıtarak, Müslümanların din duygularıyla oynayarak, onları görünüşte
Siyonizm’e, Yahudilere, Hristiyanlara karşı savaşa çağıran Panislamist Siyasal
İslamcılar, gerçekte karşıymış gibi göründükleri Yahudilerin ve Hristiyanların
maşasıdırlar.(sayfa 198)
---Türkiye’yi
Panislamizm devlete dönüştürerek İslam ülkelerinin önderi yapmak düşüncesi 1945
yılından beri ABD’nin düşüncesidir. Bu düşünceyi uygulamak için de Siyasal
İslamcıları işbirlikçi olarak seçmiştir. O günden bugüne Türkiye’de bu düşünceyi
güden herkes bilerek ya da bilmeyerek Hristiyan Amerika’nın işbirlikçisi
durumuna düşmektedir. (sayfa 197)
---Batı
Avrupa'da De Gaulle ile ortaya çıkan Amerikan karşıtı esintiler, 1959'dan bu
yana Türkiye Cumhuriyeti devletinde de görülmüş; Menderes 1959'da istediği
parayı Amerika'dan alamayınca Sovyetler Birliği'yle anlaşmaya davranmış Amerika
bu yüzden Menderes'i gözden çıkartmıştı. Menderes bu ortamda ABD’ye ters gelen
işler yapmaya devam etmiştir. Örneğin, ağır sanayi kurulmasına karşı çıkan ve sanayi
için kredi vermeyen ABD’yi kızdırmak pahasına Sovyetler’den borç alarak
İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, İzmir Rafinerisi gibi fabrikalar
kurmuştu. Menderes, tıpkı De Gaulle gibi Sovyetlere yöneldikten sonra devrilmiş
ve asılmıştır. (sayfa 205)
---Refah Partisi 23
Nisan 1996 günü Yeni Yüzyıl gazetesinde “Eyalet Düzeni” istediğini açıklayacaktı.
Eyalet düzeni istedikten üç ay sonra da Refah Partili milletvekilleri “Kuzey
Irak’ta Kürt devleti istiyoruz.” diye açıklama yaptılar. (sayfa 257)
---Aydınlarımızın çoğu; Kur'an'ı gerçek
niteliğiyle aktarmak sanki kendi sorumluluk alanlarına girmezmiş gibi davranmış
ve böylece bilisiz yığınların Tanrı ve din konusunda bilgilendirilmesi işini, din
ağalarına, çıkarcı din saptırıcılara, doğru us yürütme, doğru düşünme
yetkinliğinden uzak, aydın-olmayan karanlık kimselerin eline terk etmiştir.
(sayfa 397)
---Geçmişte kovuşturmaya uğrayan çoğu Siyasal
İslamcının; İslam ülkelerine değil de batı ülkelerine kaçıp eylemlerini batı
ülkelerinden çok daha özgürce yürüttükleri belgelidir. Bu da Siyasal İslam’ın
arkasında batı ülkelerinin olduğunun en büyük kanıtıdır. (sayfa 379)