11 Kasım 2021 Perşembe

Atatürk Düşmanlarının Yalanlarına Bir Örnek

15 Mayıs 1919 Üçler Misakı:

      “Üçler Misakı” diye anılan yemin; Atatürk, Fevzi Paşa ve Cevat Paşa tarafından 15 Mayıs 1919’da ülkenin işgaline karşı yapılan Mücadele yeminidir. Üçler Misakı Yemini; Atatürk’ün sonradan açıkladığı sözlerde belirtilir.

      Konu: Çarpıtılan hatırat üzerinden, Üçler Misakından Atatürk’ün adının nasıl çıkarıldığını anlatan belgelere dayalı bir söyleşi. Özetle:

       1946 yılında Fevzi Paşa hayattayken hatıratı yayınlanır. Bu hatıratta da yukarıda bahsedilen isimleri belirterek Üçler Misakından bahseder.

      Fevzi Paşanın ölümünden sonra yeğeni Adnan Çakmak vasıtasıyla, Fevzi Paşa hatıratı bir yazı dizisiyle Atatürkçü bilinen Hürriyet gazetesinde 1975 yılında yayınlanır. İlginçtir Üçler Misakından Atatürk’ün adı çıkartılmış yerine Şevket Turgut Paşa yazılmıştır. (Bunu Genelkurmay yazıyla yalanlar ancak fazla rağbet görmez.)

      Sonra tarihçi Zekeriya Türkmen tarafından, 1946 yılındaki hatırat çarpıtılarak ve bu yazı dizisi de kaynak gösterilerek Atatürk’ün adı çıkartılmış olarak 1995 yılında doktora tezi ve 2001 ve 2010 yılında kitap yazılır.

      2016 yılında ise; Atatürk düşmanı Derin Tarih adlı yayın, ilk orijinal kaynağındakinin aksine sonradan çarpıtılmış yayınları kaynak belge diye sunar ve Üçler Misakında Atatürk’ün adı yok edilmiş olarak yayınlar. “Bakın, Atatürk Milli Mücadeleyi başlatmadı. Zaten Atatürk sonradan İngilizler tarafından görevlendirildi.” diyerek de propaganda yapar.

      2019 yılında Murat Bardakçı çıkardığı kitapta ve

      Şu an Milli Savunma Üniversitesi Rektörü olan Erhan Afyoncu 2020 yılında Yeni Şafak’ta çarpıtılmış yayın, tez ve kitapları kaynak göstererek Üçler Misakından Atatürk’ün adı çıkartılmış olarak bahseder.

       Atatürk; bu kadar düşmanının arasında günümüzde hala ilk günkü gibi büyük bir lider anılıyorsa gerçekten büyük işler yaptığını kanıtıdır bu.

       Aşağıdaki videoyu ve varsa imkânınız Cengiz Özakıncı’nın tüm yayınlarını dinlemeniz temennisiyle…

 https://www.youtube.com/watch?v=gPW6Qix0Lec

 

10 Kasım 2021 Çarşamba

Atatürk'e Atılan İftiralar

            Tarihçilikte, olayların kritiği yapılırken öncelikle birinci elden kaynakları, bir başka ifadeyle ana kaynaktan incelemek gerekir. Hatıratlar, yani anılar ise birinci el kaynak olarak kabul edilmemekle birlikte, belli bir olayın detaylarını öğrenebilmek açısından tarih biliminin yararlanacağı kaynaktır.  (Ümit Doğan’ın “Hesaplaşma” kitabından)

Gerçek tarih, alternatif tarih gibi yayınlarla yıllarca Türk Milletinin aklını çelmeye çalışanların ortak özelliği ya hatıratlara dayanması ya da belgenin bir kısmını yayınlayarak olayı çarpıtarak Atatürk’e saldırmalarıdır.

Bir saldırı da Atatürk’ün bu vatan için mücadelesini İngilizlerin kontrolünde yaptığı dedikodusunu yaymalarıdır. Tabii ki kaynak yine bir hatırat olmuştur. Halbuki Genelkurmay ATASE Bşk.lığı belgeleri yani resmî belgeler bunu yalanlamaktadır.

İngilizler; Atatürk’e Samsun’a çıktığı günden itibaren onlarca suikast tertiplemiş ve bu Genelkurmay ATASE Bşk.lığının resmi belgelerinde ortaya konmuştur.

 



Eğer Atatürk İngilizlerle anlaşıp bu mücadeleyi yaptıysa belgelerle ortaya konan suikastları neden planladılar.

Tarihi; tarihçilerden öğrenmek temennisiyle, Tarihçi Ümit Doğan’ın “Atatürk’ü Öldürme Planları” adlı kitabından bir alıntı aşağıdadır. Ve kitapta tüm belgeler mevcuttur.

Bennett,(İngiliz Yüzbaşı) ölümünden iki yıl önce 1972 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda, "Mustafa Kemal İngiliz taraftarı idi." diyerek Milli Mücadeleyi başlatması için Samsun’a gitmek üzere Mustafa Kemali kendisinin vize verdiği yönünde açıklamalar yaptı.

Bu açıklama, Atatürk'e çamur atmakla görevli bazı yazarların elini güçlendirdi. Osmanlı'nın yıkılması, halifeliğin kaldırılması, Lozan Antlaşması'nın kabulü gibi meselelerin ardında İngilizlerin olduğunu ve İngilizlerin bunları yaparken Mustafa Kemal'i kullandığını öne süren yazarlar, Bennett’in bu açıklamalarını iddialarının ispatı olarak servis etmeye başladılar.

Bennett'in Mustafa Kemal Paşa’ya suikast girişimlerine dair belgelerin bu kitapla birlikte ortaya çıkması, bu saçma iddiayı tamamen çürütmüş bulunmaktadır.

3 Ekim 2021 Pazar

Kitap: Kürtleşen Ermeniler, Yazar:Esther-Thomas MUGERDITCHIAN


    Bir Osmanlı Ermeni’si ve İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosluğunda görevli olan Thomas Mugerditchian tarafından 1919 yılında kaleme alınan kitap, Kürtleşen Ermenilerin kim olduğu sorusuna aşiretlerine ve yaşadıkları bölgelere, illere ve köylere kadar yanıt vermektedir.
    "Kürtleşen Ermeniler" ya da "Kripto Ermeniler" Türkiye'de sıkça dillendirilen ve adeta bir şehir efsanesine dönüşen bir konu. Bu kitap, Kürtleşen Ermeniler meselesini dünya kamuoyuna duyuran ilk kaynak eser. Üstelik yazarları da Ermeni.


     Türkiye'nin bugün baş sorunu haline gelmiş olan Kürt meselesi, 1800'lerden 1915'e kadar süren Ermeni meselesinin şekil değiştirmiş bir hali olduğu anlaşılıyor. Kürtçülük propagandası ile terör estirenler doğrudan doğruya Kürtlerin arasına karışmış kripto Ermeniler ile bağı olan bir hareket olduğu belli oluyor.
     Yazar Ermenilerin katledilmesine ilişkin iddiaları yazmış. Türkiye ve Türkler aleyhine kamuoyu yaratmak için propaganda amaçlı olduğu belli oluyor.
     Ermeni iddialarının dışında aslında çok önemli bir meseleyi daha gündeme getirmiş: Kürtleşmiş Ermeniler varlığını ortaya koymuş.

8 Ağustos 2021 Pazar

Kitap:Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi, Yazar: Cengiz ÖZAKINCI


     Yazar, "Atatürk Dersi" kitabında, "Nazi Algısında Yeni Türkiye 1919-1945" başlıklı bu doktora tezini irdeliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ü Hitler'in ve Mussolini'nin yol göstericisi, rol modeli olarak tanımlayıp, Nazizm ve Faşizmin ilk örneği, kaynağı olarak gösteren bir tezde bilimsel etik ilkeler çiğnenerek böylesi gerçeğe aykırı bir sonuca varıldığını gösteriyor.


     Hitler'in ve Nazi partisi ileri gelenlerinin; Atatürk'ü, Türk Kurtuluş Savaşı'nı ve Türk Devrimi’ni kendilerine rol model olarak aldıkları ve Kemalizm'i örnek aldıkları içindir ki soykırım gibi insanlık suçları işlediklerini savunan bir "doktora tezi", İngiltere'nin en köklü, dünyaca tanınmış devlet üniversitesi olan Cambridge'de onaylanmış ve yine dünyanın en eski ve en saygın üniversitelerinden Harvard Üniversitesi’nce kitap olarak çoğaltılıp yayılmıştır.
     Avrupa’nın ortasında olan bu insanlık dışı olayların kaynağının Avrupa dışından geldiğini iddia ederek Avrupa’nın aslında temiz olduğunu kanıtlamaya çalışılmış bir tez. Aynı zamanda Atatürk’e Türkiye Cumhuriyeti’ne de saldırmaktan geri durmamışlar.
     Öyleki olaylar da tarih akışına bile uyulmamış. Bazı olaylar görmezden gelinerek hazırlanmış bir tez. Yazar bunların hepsini belgeleri ile çürütmüş.
    Yazar ile tezi hazırlayan ve yayınlayanların karşı karşıya gelerek tartışmasını çok isterdim. Ancak, iletişim/medya gücü olanın, güçlü ve haklı olduğu sanılan bir dünyada yaşar olduğumuzdan bu mümkün görünmüyor.

18 Nisan 2021 Pazar

Kitap: İblisin Kıblesi, Yazar: Cengiz ÖZAKINCI

      Friedrich Nietzsche’nin “Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.” sözünü kanıtlarcasına gelişmemiş toplumlarda din ve siyaset ayrılmaz ikilidir.

     Günümüzde İslam’ın bozulduğunu, gerçek İslam’ın bu olmadığını anlatan çoktur ama İslam’a zarar verenin kim ya da kimler olduğunu bilen, farkına varan kişi sayısı azdır. Farkına varmayanlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak, aynı dinden/mezhepten bile olsalar kendi hariç diğer kesimlerin İslam’a zarar verdiğini söylerler.

    Küresel sermaye sahipleri özellikle ABD; üçüncü dünya ülkelerinde dinin yaşanmasını halkların dindar olmasını ister, bu yerine göre Budizm olur, İslam olur ya da diğer Hristiyan mezhepleri olur fark etmez. Din üzerinde gelişmemiş toplumları rahatlıkla kontrol edeceğine inanır. Din üzerinden ülke siyasetine girer kendi işbirlikçilerini tespit eder, destekler ve siyaset sahnesine sürer. Din ile siyaseti birlikte dizayn eder. Sebebi basittir, din ile insanları işbirlikçileri sayesinde uyuşturmak, yine işbirlikçiler sayesinde insanlarını yönetmek. Sonucunda da ülke kaynaklarını ve insanlarını sömürmek.

     Karşımıza; harcamalarının sınırı olmayan süper zengin küresel sermaye kesimi, bunlarla birlikte kendi ülkesini sömüren ama onlar kadar nemalanamayan zengin işbirlikçi kesimi ve sömürüldüğünün farkına varmayan, işbirlikçileri fütursuzca destekleyen önüne konulan bir lokma ekmeye dinin gereği şükrederek yaşayan fakir bir halk çıkıyor.

     Günümüzde de yönetiminde bulunanların çok önceden tespit edilip bu tedrisattan geçtiğini, hiç kimsenin şans eseri yukarılara gelmediğini görüyoruz.


      ABD 1945 yılından itibaren, Osmanlı son dönemindeki Batı Avrupa ülkelerinin yerini alıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ilgisi başlıyor. Yukarda bahsedildiği üzere işbirlikçilerini yaratıyor ve İslam’a yeni bir tabiri “Siyasal İslamcı” tabirini sokuyor. İşte bu noktadan sonra hem ABD hem de çoğunlukla dindar görünen işbirlikçi kesim İslam’a zarar vermeye başlıyor. Toplum önünde Atatürkçü demeçler veren askerler de kapalı kapılar ardında Amerika’nın baskısı altında isteyerek ya da istemeyerek Siyasal İslamcılığı besleme, palazlandırma, yönetime getirme buyruğunu yerine getiriyorlar.

Siyasal İslamcılarla birlikte laik görünen askerlerin kıblesi artık ABD oluyor. Atatürkçü geçinen TSK generalleri ve Siyasal İslamcılar birlikteliğinin en büyük kanıtı; darbe yapan Kenan Evren’e Çevik Bir’e, Yaşar Büyükanıt’a göstermelik davalar açılması ancak sonucunda kendilerine hiçbir şey olmamasıdır.

     TSK dönem dönem; Batıyla elele verip İslam’a savaş açmış filan olmayıp, tam tersine, Amerika’nın baskısı altında batıyla elele vererek Siyasal İslamcıları palazlandırmıştır.

      Kitap, konusunda yazılmış kitapların en iyilerinden. Ülkem adına çok üzüldüğüm gerçekleri görmeme vasıta olan kitaplardan biri de bu kitap oldu. Ülkesini seven her vatanperver insanın bu kitabı kesinlikle okumasını tavsiye ediyorum.

 Kitaptan ilginç bazı bölümler:

---Razva Kavakçı’nın Amerika'ya niçin gittiği sorusuna; Türkiye'de tıp öğrenimi görmekteyken türban baskısıyla karşılaşınca okulu bir yılda bırakıp Amerika'ya gittim, yanıtını vermişti. Okul kayıtları; Kavakçı'nın yalan söylediğini, Türkiye'de bir değil dört yıl okuduğunu, ancak bu dört yıl içinde tembellik nedeniyle ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçemediği için okuldan atıldığını ortaya koydu. (sayfa 85)
---Arap-American ARAMCO şirketinin perde gerisindeki en büyük yatırımcısı Yahudi Rotschild ailesiydi. ARAMCOʻnun verdiği paralarla örgütlenen Rabıtayı İslamiye ve İhvanı Müslimin (Müslüman Kardeşler) gibi örgütler de bu Siyonist Yahudi ailenin güdümünde çalışıyordu. (sayfa 67)

--Bugün bile bazı kesimin aydın görüşlü ılımlı Müslüman dedikleri Mehmet Şevket EYGİ’in 30 Mart 1969 Tarihli Bugün gazetesindeki yazısından:

 "Müslümanlar 6. Filo'yu kıble ittihaz ederek namaz kıldılar!..

Müslümanlar ABD emperyalizmine alet oluyorlar!..

Bu Moskof itine "HOŞT!" demek lazım. (..)

Rusya ve Çin, Allah'ı inkâr ediyor; Amerika ise Allah'a inanıyor. Dini var. Amerika'da İslamiyet’i yayabilmek hürriyeti var. Amerika inançlarımıza hürmet ediyor. Amerika ehvendir (zararsızdır), ehaftır (hafiftir).

Rusya kızıl kafirdir, Amerika ise ehli kitaptır.”

     1969 yılında Türkiye’de İslamcılık ulusal onurdan yoksun Amerikancı yazılarla savunuluyordu. (sayfa 56)

 ---1951’de kurulan ve şu anda Türkiye’yi yöneten Siyasal İslamcı kadroların pek çoğunu yetiştirmiş bulunan İlim Yayma Cemiyeti biraz incelenirse, Siyasal İslamcılığın Amerikan beslemesi ve işbirlikçisi olduğu gerçeği apaçık ortaya çıkar. (sayfa 21)

---İlim Yayma Cemiyeti bağlantılı imam-siyasetçi ve imam-bürokratların neredeyse tümünün ortak bir özelliği vardı: ABD yandaşlığı…(sayfa 26)

---TSK ile Siyasal İslamcılar birlikte hareket etmişlerdir öyle ki 1986-2002 yılında aralıksız olarak ilim yayma cemiyetinin genel başkanlığını yapan 1980-1981 yılları arasında milli güvenlik konseyi Genel Sekreter yardımcılığı yapan general Hasan Sağlam’dır. (sayfa 27)

---Amerika kendisi dışındaki tüm ülkeleri din sorunlarıyla bunaltmak üzere dindarları güdümüne alarak Amerika çıkarları doğrultusunda eylemlere sürer. (sayfa 100)

---Eski Refah Partisi yöneticilerin de ilişkili olduğu Siyasal İslamcı İBDA-C örgütü ile PKK nın nasıl bir düşünce ve eylem birliği içerisinde olduğu kendi yayınlarıyla belgeli bir gerçektir. (sayfa 155)

---Abdullah Öcalan; MTTB, komünizmle mücadele derneği gibi Siyasal İslamcı örgütlerle bağlantılı bir Necip Fazıl hayranı olduğunu Perinçek’le yaptığı görüşmede söylüyordu. Bu gerçek, dindarlığın bölücülüğe engel, birleştirici bir üye olduğu savını çürütüyordu. (sayfa 243)

---Müslümanlığı çarpıtarak, Müslümanların din duygularıyla oynayarak, onları görünüşte Siyonizm’e, Yahudilere, Hristiyanlara karşı savaşa çağıran Panislamist Siyasal İslamcılar, gerçekte karşıymış gibi göründükleri Yahudilerin ve Hristiyanların maşasıdırlar.(sayfa 198)

---Türkiye’yi Panislamizm devlete dönüştürerek İslam ülkelerinin önderi yapmak düşüncesi 1945 yılından beri ABD’nin düşüncesidir. Bu düşünceyi uygulamak için de Siyasal İslamcıları işbirlikçi olarak seçmiştir. O günden bugüne Türkiye’de bu düşünceyi güden herkes bilerek ya da bilmeyerek Hristiyan Amerika’nın işbirlikçisi durumuna düşmektedir. (sayfa 197)

---Batı Avrupa'da De Gaulle ile ortaya çıkan Amerikan karşıtı esintiler, 1959'dan bu yana Türkiye Cumhuriyeti devletinde de görülmüş; Menderes 1959'da istediği parayı Amerika'dan alamayınca Sovyetler Birliği'yle anlaşmaya davranmış Amerika bu yüzden Menderes'i gözden çıkartmıştı. Menderes bu ortamda ABD’ye ters gelen işler yapmaya devam etmiştir. Örneğin, ağır sanayi kurulmasına karşı çıkan ve sanayi için kredi vermeyen ABD’yi kızdırmak pahasına Sovyetler’den borç alarak İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, İzmir Rafinerisi gibi fabrikalar kurmuştu. Menderes, tıpkı De Gaulle gibi Sovyetlere yöneldikten sonra devrilmiş ve asılmıştır. (sayfa 205)

---Refah Partisi 23 Nisan 1996 günü Yeni Yüzyıl gazetesinde “Eyalet Düzeni” istediğini açıklayacaktı. Eyalet düzeni istedikten üç ay sonra da Refah Partili milletvekilleri “Kuzey Irak’ta Kürt devleti istiyoruz.” diye açıklama yaptılar. (sayfa 257)

---Aydınlarımızın çoğu; Kur'an'ı gerçek niteliğiyle aktarmak sanki kendi sorumluluk alanlarına girmezmiş gibi davranmış ve böylece bilisiz yığınların Tanrı ve din konusunda bilgilendirilmesi işini, din ağalarına, çıkarcı din saptırıcılara, doğru us yürütme, doğru düşünme yetkinliğinden uzak, aydın-olmayan karanlık kimselerin eline terk etmiştir.  (sayfa 397)

---Geçmişte kovuşturmaya uğrayan çoğu Siyasal İslamcının; İslam ülkelerine değil de batı ülkelerine kaçıp eylemlerini batı ülkelerinden çok daha özgürce yürüttükleri belgelidir. Bu da Siyasal İslam’ın arkasında batı ülkelerinin olduğunun en büyük kanıtıdır. (sayfa 379)

28 Şubat 2021 Pazar

Kitap: Emir Timur’un Başarı Sırları, Yazar: Tarkan SUÇIKAR


Kitap: Emir Timur’un Başarı Sırları, Yazar: Tarkan SUÇIKAR

    Emir Timur, Moğollar’ın bir kolu olan Çağatay Hanlığı’nın hâkimiyet bölgesinde Barlas Aşireti denilen bir Türk aşiretinin beyi olarak ilk kez tarih sahnesine çıkmıştır.
    Doğduğu bölge Moğol temelliydi. Gelenekleri değiştirmek zordu. Bu nedenle;Timur Türklerin Bey’i, Moğollar’ın damadı, Müslümanların Emir'i oldu.
    Mâverâünnehir adı verilen coğrafyada, Cengiz soyundan gelmeyenler geleneklere göre tahta çıkmaz. “Han” olamaz. Bu yüzden Timur “Han” ünvanı kullanamaz. Timur, tüm gücüne rağmen “Bey” ve “Emir” ünvanı ile yetinmek zorundadır. Kukla olarak Cengiz oğlu Ögeday Han neslinden Suyurgatmış’ı başa geçirir.
Timur, Türkçe konuşurdu. Örf, adet, gelenek bakımından tamamen Türktür.

Timur’un Semerkant’taki türbesi ve buna bağlı olan külliye.    

Timur'un Yönetim anlayışı; i
stişare, uyanıklık ve ihtiyat, ittifak ve bugünün işini yarına bırakma esaslarına dayalıydı.
Ankara Savaşında Osmanlı’yı yenmiş ve Yıldırım Beyazıt’ı esir almıştır. Osmanlı'ya duyulan sevgi ne yazık ki bazı kesimlerce Timur nefretine dönüşmüş durumdadır. Osmanlı, Timur karşısında yenilenler tarafındadır ve yenilenlerin tarafından bakılınca yenenin kötülenmesi doğaldır.
Ankara Esenboğa ismi Timur'un önemli generallerinden birisinin başka bir rivayete göre fil birliklerinin komutanı “İsen Buga” isminden gelmektedir. Bu isim Ankara Savaşı'ndan kalmadır.


    Tarihte olumsuz Timur algısını besleyen olaylardan birisi de Timur'un Altın Orda Devletini yıkarak Rusların ortaya çıkmasına ve Asya'da güçlenmesine sebep olduğu iddiasıdır. Ancak bu iddialar tam anlamıyla gerçeği yansıtmamaktadır. Zira, Altın Orda Devleti Timur'dan çok daha sonra kendi iç çekişmeleri sebebiyle yıkılmıştır. Bir sebep olabilir ama ana sebep olarak gösterilemez.
    Hikâye anlatılır gibi yazılmış, birbirine zıt bile olsa birçok kaynağın söylemlerini ortaya koymuş bir kitap.

14 Şubat 2021 Pazar

Kitap: Parola: Harbiyeli Aldanmaz, Yazar: Osman DENİZ


    27 Mayıs 1960 Adnan Menderes’i idama götüren darbe girişiminden sonra kurulan İnönü hükümetine bir darbe girişimi de Talat Aydemir tarafından yapılmaya kalkışılır. Ancak bu darbe başarılı olmaz. Ve Adnan Menderes’in idamına siyasi suçtan kimse idam edilmemeli diyerek karşı olan İnönü kendi hükümetine yapılan darbe sorumlularının idam edilmesini onaylar.
    Bu darbe girişimi, nedense fazla bilinmez ama ülkemizde demokrasiye karşı çözümü farklı yollardan arayanların gerçekleştirdiği tarihe geçmiş bir örnektir.
    27 Mayıs 1960 tarihinde Silahlı Kuvvetler adına darbeyi yapan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK) fikir birliğine varamayınca bölünüyor ve aralarında Alparslan Türkeş’inde olduğu 14 kişiyi yurtdışı görevlerine gönderiyorlar.
    Daha sonra seçim oluyor ve İnönü koalisyonla hükümeti kuruyor. Ancak ülke yönetiminin yine önceye döndüğüne inanan başka bir grup tekrar darbe yapmaya kalkıyor. Bu sefer başlarında genç kadronun sevdiği Kara Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir var.

    Talat Aydemir; aslında Harp Okulu ve diğer komutanlıklara yapılan atamaları protesto etmek için 22 Şubat 1962 tarihinde Harp Okulu öğrencilerini Genelkurmay ve Meclis’in olduğu kavşağa yürütüyor. Tekrar darbe oldu düşüncesiyle milletvekilleri ve Generaller kaçıyor.
    Talat Aydemir’e bağlı Bnb. Fethi Gürcan; bu yürüyüşü, darbe oldu zannıyla İnönü, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet komutanlarının olduğu bölgeyi kuşatıyor. Talat Aydemir’e durumu bildiriyor. Talat Aydemir’in o anki amacı darbe olmadığı için serbest bırak diyor. Ve Başbakan ve komutanlar serbest bırakılıyor. Sonradan İnönü, “işte Talat Aydemir’in kaybettiği an bu an” diyor.
    Sonrasında yargılanmayacakları teminatı alan Talat Aydemir, birlikleri kışlaya geri çekiyor. Bu teşebbüsüne katılanlar İnönü tarafından emekli ediliyor.
    Emekli olanlar İnönü yönetimini ve ülke gidişatını beğenmedikleri için tekrar organize oluyorlar ve 21 Mayıs 1963 tarihinde bu sefer bir darbe girişiminde bulunuyorlar. Koordinesizlik, darbeyi haber alıp İnönü ile hareket edenlerin sabote etmesi sonucu darbe bastırılıyor. Dört kişi idamla cezalandırılıyor ancak Meclis sadece Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan’ın idamını onaylıyor ve idam ediliyor. Diğer iki kişi de affediliyor. Affedilenlerden biri olan bu kitabın yazarı da bir süre hapis yatıktan sonra hapisten çıkıyor ve tuttuğu anılar bu dönemin aydınlatılmasına katkı sağlıyor.
    Her iki darbe girişiminde Başbakan olan İnönü önceden darbe yapacaklarını haber alıyor ve Genelkurmay Başkanı ve diğer Generaller vasıtasıyla darbenin başarılı olmasını engelliyor.
    Daha önce beraber hareket edileceğine dair protokol imzalayan bazı general/amiraller ikili oynuyor. Başarılı olsa destekleyecek, olmazsa desteklemeyecek rolü oynuyor. Yazar bu durumu çok eleştiriyor.

    Her iki darbe girişimlerinin bu zamana kadarki darbelerden tek farkı, ABD güdümünde olmayan, Türkçü bir darbe girişimi. 1960 darbesini yapan bazı ABD güdümlü darbeciler, alt kademeden gelen Türkçü darbecileri mağlup ediyor.

    Kitap, bu darbelere katkı sağlamış ve Talat Aydemir ile birlikte olan Kurmay Yarbay Osman Deniz’in anılarından oluşuyor ve yayınlanmasını da öldükten sonra yapılmasını istediği için ölümünden sonra yayınlanıyor.
    O döneme ışık tutması bakımından ve bu konuda yayınlanan fazla bir kitap olmaması kitabı ilginç yapıyor.

23 Ocak 2021 Cumartesi

Kitap: Boğazdaki Aşiret, Yazar: Mahmut ÇETİN


Boğaziçi'nde bir kast oluşturan büyük ailelerin tarihini anlatan kitap. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasi ilişkilerini anlatıyor.
Polenez, Alman, Macar, Rum ve Hırvat milletlerinden oluşan bu aileler zaman içinde birbirleriyle evlenmişler, kız alıp vermişler.
Bu aile üyeleri padişah tarafından Sadrazamlık dahil, devletin yüksek kademeleri görevlendirilmiş. Torunları da Cumhuriyet döneminde devlet kademelerinde görev yapmış ve yapmaya devam ediyorlar.
Mustafa Celaleddin Paşa (Konstanty Borzęcki), Müşir Ali Paşa (Ludwig Karl Friedrich Detroit), Hekim İsmail Paşa (Sotori) ve Siyavuş Paşa’nın soyundan gelen dört aileyi ve bu dört aile arasındaki sıra dışı ve karmaşık ilişkileri inceliyor.

Bir ortak noktaları arasında Türk solunun tarihinde derin izler bırakan bazı isimlere sahip olmaları.
Boğaz’daki Aşiret, bir kitabın adı ve o kitaba adını veren bir ailenin tanımlaması ama günümüzde İstanbul Boğazının kıyılarında yaşayan beş yüz aileye verilen ortak isim haline de gelmiş.
Ali Fuat Cebesoy, Nazım Hikmet, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu, Oktay Rifat Refik Erduran, Ali Ekrem Bolayır, Zeki Baştımar, Sabahattin Ali, Abidin Dino, Mehmet Ali Aybar, Turgut Sunalp, Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal, Cevat Rifat Atilhan, kitabın anlattığına göre bu aşiretin üyeleri.
İstiklal Marşının 1924-1930 yılları arasında başka bir besteyle okunduğunu bu bestenin seçimi esnasında heyette bulunanın bestecinin kardeşinin etkili olduğu anlaşılınca değiştirildiğini de yazmış. Bu seçimdeki kardeş Boğazdaki bir aile mensubu.
  
Kitap ayrıntıya inerek biraz okuyucuyu detaya boğuyor. Ancak tanınan isimlerin aile bağlarını okuyunca şaşırıyorsunuz.
Yazarın "milliyetçi muhafazakâr" bir yapıya sahip solcu karşıtı biri olduğu düşüncesiyle yanlı yazabileceğini de okurken dikkate almak lazım. Kaynak belirtmemesi de dezavantaj olarak görülebilir.
Kitabı yazarken gazetelerdeki ölüm ilanlarından yararlanıldığını belirtiliyor, emin olmak için okuyucunun farklı kaynaklardan ayrıntılı incelemesi gerek.