Problem İslam’ın özünde değil,
Müslümanların algılarındaki katılık ve kemikleşmededir. Gelişimin önünü açacak
reformların gerçekleştirilmesinin önünü kesen bu kemikleşmenin nedeni ise sınırlı
bir müfredatı dayatan medrese eğitimidir.
Aynı kitapları defalarca
okuyan öğrenciler, bilgiyi keşfedilecek değil, edinilecek bir şey olarak
görmüşlerdir. Ezbere dayalı sistem sonucu ne kendi muhakeme yeteneklerini kullanabilmişler
ne de Avrupa’daki gelişmelerle ilgilenmişlerdir.
Osmanlı geri kalmadı,
Avrupa çok ileri gitti diyen yazar, gerekçelerini kitabında anlatmış.
Osmanlı’da “orta sınıf”
gelişmemiştir. Toplumun çoğu dar, statik bir hayat anlayışını benimsemiş,
kendisini “tevekkül ve teslimiyet” e adamış köylülerden ibarettir. (Sayfa 50)
Türk toplumunun bundan
sonraki mücadelesinin laik-dindar değil, ileriye bakan-geriye bakan, çağın
gereklerini kavrayan-kavrayamayan arasında olacak diyen yazar matbaanın
Osmanlı’ya geç gelişinin nedeni olarak ne hattatların iş kaybına ne de dini
engellere dayanmadığını söyleyerek asıl nedenin yeterli seviyede okuryazarın
olmamasına bağlamış. Yani kitap basılsa bile okuyucu olmadığı için bu işin
ekonomik olmadığını vurgulamış.
Önemli olan fikirler değil fizibilitedir demiş.
Neden tarihte Müslüman Kolomb’lara rast gelmiyoruz?
Bir sebebini; doğu-batı ticaret yollarının tam merkezinde bulunan İslam
devletleri ile Avrasya‘nın bir köşesinde sıkışmış Avrupalıların önceliklerinin aynı
olmadığına bağlamış. Müslüman Tüccarların İngiltere’ye ya da diğer ülkelere
kadar gitmelerine ve daha öteye geçip Vasco da Gama’laşmalarına pek de ihtiyaçları
olmadığını yazmış.
Yani sebebinin geniş coğrafyanın bizzat kendisi olduğunu vurgulamış, bir
bakıma coğrafyanın kader olduğunu vurgulamış.
Sayfa 125:
Christopher Kolomb Amerika’ya keşfini yapmıştı ama hala yeni bir kıta
olduğunun farkında değildi. Asya’nın doğu kıyılarına vardığını zannediyordu.
Bugün Kolombiya bir ülke adı olarak kalmışken kıtaya Amerika denmesinin sebebi
ise burasının yeni bir kıta olduğunu dünyaya öğretenin Americo VESPUCI adında
bir Floransalı olmasıydı.
Sayfa 132:
Osmanlı döneminde İstanbul’dan
Selanik’e gitmek için bile Fransız gemilerine binilmesi gerekiyorsa bunun
nedeni Müslümanların ticaretten anlamaması değil, coğrafi keşifler ve
Merkantilizmin kazandırdığı tecrübelerle Avrupalıların teknolojik ve ekonomik
olarak ecdadımızı saf dışı bırakmasıdır.
Yıllardır eski kıtanın köşesinde kalan Avrupalıların keşfe duyduğu
ilgiyi zengin olmak isteyen bir fakire benzetirsek, yüzyıllardır ticaret
yollarının merkezinde olmanın verdiği rahatlıkla bir uyuşukluk geliştiren İslam
dünyasını da mirasyedi zengin çocuğu benzetebiliriz belki de.
Tarih konusunda farklı bir bakış açısı olan yazarın
bazı görüşlerine katılmasam da duymadığımız konular kitapta yer edinmiş.