Türkiye'de, birincisini Atatürk’ün yaptığı zihinsel devrimin ikincisi bugün yapılmak zorundadır. Türkiye, beşerî sistematik düşünme yapmayı bilmiyor. Asıl beka sorunu budur. Çağımızda her bilimin felsefesi vardır. Fakat bizde hiçbiri yoktur. Türkiye'nin, çağımızdaki düşünme düzeyiyle arasındaki mesafeyi kapatılabilmesi için" felsefe üniversitesi" kurması şarttır.
“İnsan; soyut düşünme ve düşünce demektir.”
“Beşeri sistematik düşünmeyi yapamayan, insanlaşamaz.”
Artık kişinin ne bildiğine değil bir gül nasıl düşündüğüne
bakılıyor.
Sorgulanmaksızın, başkasının fikirleri ile yaşanan hayat, kişinin
kendisinin değil, başkasınındır ve bu hayat yaşanmamıştır. Bu hayata sahte
anlamında” pseudo (sûd) hayat “denir ve bu hayat kişinin asaleten değil,
başkası vasıtasıyla vekaleten yaşadığı hayattır.
Savunma beyni büzüştürür, sorgulama akışkan yapar.
İki türlü düşünme sistemi vardır; somut ve soyut. Canlılarda sadece
somut, insanda ise her ikisi mevcuttur. Canlıyı insan yapan düşünme sistemi
soyut düşünmedir.
Bir ülkenin geleceği, beyinlere sistematik beşerî soyut düşünmeyi
öğretebilmekten geçer. Bu da önce ailelerin görevidir.
Ailelerin sistemli düşünmeye sahip olmalarının faydasını ilk önce
çocukları göreceklerdir. Çünkü çocuklar, evde daha çocukken bu düşünmeyi
öğrenecekler ve onunla oluşacaklardır. Bu düşünmeyi öğrenemeyen çocuklar hayata
dezavantajlı başlamakta ve dünya insanlarıyla rekabet edememektedirler.
Yazar; ülkemizde beşerî sistematik soyut düşünmenin ne olduğunun ve
nasıl yapıldığının öğrenilmesine katkıda bulunmak maksadıyla yazdığı kitapta ülkenin
içinde bulunduğu düşünme sistemi konuşunda da tespitlerini anlatmıştır. Ne
yazık ki tespitinde; toplumumuzun hiçbir katmanı, sistemli düşünmeyi
bilmediğini ve yapamadığını anlatmış ve bu nedenlerden dolayı ülkemizde, felsefi
ve bilimsel bir tane olsun icat yapılamadığını vurgulamıştır.
Doğa döneminde canlıları güçlüler yok ederdi. İnsan döneminde ise
insanı düşünenler yok ediyor. Sistematik düşünmeyi öğrenemeyen, soyut düşünmeyi
öğrenemeyen toplumlar yok olmaya mahkûm toplumlardır.
Çağımızın soyut düşünme neticesinde oluşan beşerî güç unsurları
şunlardır ve şöyle üretilmektedir: en sonda finans, kapital, para gelir.
Parayı sanayi üretir. Sanayi teknoloji üretir. Teknolojiyi loji
üretir (uzmanlık, söz söyleme yeteneği, mantık). Loji’yi bilim üretir. Bilimi
de sistemli düşünme olan felsefe üretir.
Filozoflar, insanlığın akıl çapını genişletirler. Bundan yararlanan
bilim insanları da icatlar yaparlar.
Dolayısıyla çağımızda felsefe yani sistemli düşünme yoksa para
sonucu da olmayacaktır. İleri ülkeler filozoflara boşuna maaş ödemiyor. Sadece
sonuçlarla meşgul olanlar sonuç alamazlar. Sonuçların sebepleri ile meşgul
olmak gerekir.
Öğrenme hafızayla değil zihinle, yani düşünme işlemiyle
yapılmalıdır. Hafızayla öğrenmek, bilgiyi beyne kaydetmektir. Zihinle öğrenmek
ise bir, bilgi üzerinde düşünme işlemi yapmaktır. Gelişen teknolojiyle
hafızayla öğrenmenin etkisi azalmış, küçük teknolojik cihazlarla her türlü
verilere ulaşma imkânı bunu sağlamıştır. Hiç düşünme yapmayan halkın ve ailelerin
yeni nesillerinden icatçı çıkmayacaktır. İcat yapan insanlara sahip olmayan
toplumlar da şanssızdırlar ve yok olmaya mahkumdurlar.
Herkes, gündelik hayatında dahi her zaman gerçeği aramak ve bulmak
zorundadır. Hayatı, gerçeklerle yaşamalıdır. Gerçeklerle yaşanmayan hayat, yanlış
yaşanan hayattır.
Kolaycılık ve tembellik, tutuculukla birlikte gider. Kolaycı ve
tembel olanlar kendilerine yeni iş çıkmasından kaçtıkları için mevcut
durumlarının tutucusu olurlar.
Herhangi bir anlaşmazlığı bağırmak ve dövüşmek gibi biyolojik
araçlarla çözmeye kalkışmak animallık, rasyonel konuşarak çözmek ise
hümünalliktir. Animal kişi, hayvandan daha tehlikelidir. Bunun nedeni, hayvanın
kullanamadığı, insanın ürettiği çok güçlü araç ve gereçleri hayvansal
duygularla çalışan biyolojik akıl ile kullanmasıdır. Teknolojik hayvan
olmasıdır.
Çağımız ile öncesi arasındaki en önemli farklardan biri budur.
Zihinsel çatışmayı yapmayan toplumlar, gelişemezler. Zihinsel çatışmayı yapamadıklarından
bedensel çatışırlar.
İNSANIN VE İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ DÜŞÜNME EVRELERİ
1. Biyolojik Düşünme
Yaşamını beyindeki
doğal motor yönetir, doğumdan itibaren insan yavrusunun beynine, beşeri akıl ve
zihin monte edilerek insanlar ulaştırılmaya çalışılır. Her insan, biyolojik
bedene sahip olduğu sürece biyolojik düşünme yapar. Bağırarak iletişim kurmak
insanın birinci bebeklik olan biyolojik animal evresinde kaldığını gösterir.
2. Sihirsel düşünme (2
Milyon Yıl Önce)
Afrika-Tanzanya
topraklarında yapılan kazılarda bilinen en eski insan yerleşim yerleri ortaya
çıkarıldı. “Olduvai Boğazı” ilk insan fosilleri ortaya çıkarıldı. İlk insan
Homo Erektus M.Ö.500.000 yılına geldiğinde Avrupa’ya Asya’ya Endonezya
adalarına kadar dağıldı.
İnsanlık, 200.000 yıl
önce Homo Erektusla sihirsel düşünmeye başladı. Beynin kendiliğinden yaptığı
duygusal- somut ve hayali- soyut karışımı düşünmedir. Gerçek ile hayal olanı
birbirinden ayıramamaktadır. Mesela; somut olan taşların ve ağaçların insan
gibi, canlı olduğunu ve yaşadığını düşünmektedir.
Sihirli düşünme, bir
çeşit sezgisel düşünmedir. Çocuğun, mantığı olmaksızın kuralsızca sezgilerine
dayanarak açıklamalar yapması gibidir. Duygular ve işaretlerle ilgilidir.
3. Mitolojik düşünme (M.Ö.
50.000)
İnsanın kendisinin
yöneterek yaptığı somut düşünmedir. Bu dönemde insanlık 6 yaşındaki bir çocuk
gibi kendi somut hikayelerini ve masallarını üretmeye ve bütünleştirmeye
başlamıştır. Sembollerle beşerî somut düşünme yapmaya başlama evresidir.
Günümüzde de bu tür evrede olan insanlar vardır.
Bazen canlı bir nesneyi cansızmış gibi, bazen ise cansız bir
nesneyi canlıymış gibi değerlendirmektir. Hafızasına kaydettiği rüzgârın
esmesini, kendi nefesi ile kıyaslayıp bir canlı güce sahip olduğunu
düşünmüştür. İleride insanlık, bu esinti, nefes, üfleme olgusuna “ruh” adı
verecektir.
Buğdayın toprağa
düşerek ertesi yıl tekrar bitmesine bakmış ve biz de sevdiklerimizin ölmüş
bedenlerini toprağa defnedelim, tekrar bitsinler diyerek ölüleri toprağa
gömmeye başlamışlardır. Ertesi yıl bitmediklerini görünce herhalde bunlar insan
oldukları için dirilmeleri uzun zaman alacak diyerek defnetmeye devam etmişler.
Binlerce yıl sürdürülen bu işlem daha sonra gelenek haline gelmiştir.
Mitolojik düşünme; gerçeğin, gerçek olmayan
izahıdır. Normal şartlarda normal öğrenme düzeyine ve zekaya sahip bir çocuk
yaklaşık 12 yaşına kadar soyut düşünemez. 12 yaşından sonra soyut düşünmeye
başlar.
Mitolojik düşünmedeki
bağ “ben” “sen” bağıdır. Benci ve senci davranan kişi, mitolojik düşünce
evresindedir demektir.
4. Tanrısal düşünme (M.Ö.
10.000)
İnsanlık, mitolojik
düşünmenin devamı ve daha gelişmiş olan soyut Tanrısal düşünmeye geçmiştir.
İnsanlığın Tanrısal düşünme dönemi, insanın 14-18 yaşları arasındaki soyut
düşünmeyi geliştirdiği döneme karşılık gelir. İnsanlık, milattan önce 10
binlerde ancak insan yavrusunun ergenlik evresi dönemindeki aşamaya
gelebilmiştir.
İnsanlık; mitoslardaki
bilgiyi kullanarak, doğayı ve Tanrılara bağlayarak onlar aracılıyla kendisini
güvenceye almıştır. Hala günümüzde Hindistan’da insanların binlerce Tanrısı var
ve onlarla hayatlarını anlamlandırmaya çalışmaktadırlar.
5. Felsefi düşünme (M.Ö.
1.000)
Türkiye’nin Ege
sahillerinde üretilmiştir. Mitoslar, insanın sorgulayıcı aklının ürünü olan
sorulara ikna edici yanıtlar veremez olduğunda, filozoflar bu sorulara sistemli
beşeri akıl aracılığıyla yanıt bulma yoluna gitmişlerdir. Felsefi düşünme
sistematik düşünmedir. Sistematik düşünme; mantık kurallarıyla yapılır.
6. Dinsel düşünme (M.S. 3-18.Asır)
Dinsel düşünme
evresinde yaşayan insan, Tanrının iradesiyle yaşayan insandır. Felsefeyi dinin
emrinde kullandığı evredir. Metodu tümdengelimdir. Dinsel düşünme evresini
İtalya’da üretmiştir.
7. Akılcı düşünme (18.Asır)
Akılcı düşünüşü dinsel
düşünme üretmiştir. Akılcı düşünmeyi, gizli ve kaçamaklı ve çoğu kez canlarını
vererek, dinsel düşünmeyi aşmış Hristiyan ve Yahudi din adamları ve ilahiyat
teologları üretmiştir. Akılcı düşünme, insanın, beşerî aklı sayesinde doğaya ve
doğallığa egemenliğidir. Akılcı düşünme daha sonraki evrelerini Avrupa ve sonra
Amerika üretmiştir.
8. Bilimsel düşünme (19.Asır)
Akılcı düşünme
sayesinde yeni bilime, bilimsel düşünmeye ve ileri gitmeye geçmiştir. Metodu
tümevarımdır. Bilgi kaynağı; olgu, obje ve olaydır. Bu evrede; doğal hareket
ettirici kalbe alternatif insan ürünü ilk yapay hareket ettirici insanlık
motoru icat etmiştir.
9. Akılcı ve bilimsel
düşünme (20.Asır)
İnsanlık, kendi ürettiği
bilim üzerinde akılcı düşünme yapmaya geçmiştir. İnsanın 50-60 yaş dönemi
diyebiliriz.
10. Lojik düşünme (21.Asır)
21. asırda insanlık,
“lojik düşünme” aşamasına geçmiştir. Lojik düşünme; salt beşeri akıl olan “logos”
ve onunla üretilen bilimle yapılan düşünmedir.
11. Dijital düşünme
Bundan sonra gelecek
olan düşünme biçimi, büyük ihtimalle dijital düşünme olacaktır. Pisagor’un “Her
şey sayılardan meydana gelmiştir.” Dediği gibi, artık insanlık her şeyi
matematik sayılarla yani dijitlerle yazılım yaparak insan aklını metale dökerek
hareket anlamında can verip üretecektir.
Sonuç olarak insanlık,
milyonlarca yıl önce başladığı serüvenine, önce ilk bebeklik evresinde
hafızasına doğadan girdi kayıtları yapmıştır. İkinci bebeklik evresinde
hayaller kurmuştur. Bu hayallerini çocukluk evresinde masal ve hikayelere,
resim ve heykellere dökmüştür. Ardından ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde
kendi fikirlerini üretmeye başlamıştır. İlk yetkinlik evresinde fikirlerini
doğadan dönüştürdüğü kendi lojik malzemesiyle üretmeye geçmiştir. Tam yetkinlik
aşamasına geldiğinde ise kendi malzemesiyle kendi insanını yaratmaya taliptir.
Kişi, bir fikrin,
insanlığın ve insanın hangi evresinin ürünü olduğuna bakarak kendisinin hangi
düşünme evresinde bulunduğunu anlayabilir. Çünkü kişi, akıl çapına uygun
bulduğu fikri benimser. Dolayısıyla akıl çapı geçmişin bir evresinde kalmış
kişi, içinde yaşadığı çağın akıl çapına ulaşamamış demektir.
Mesela sanatı yoksa, 50.000 yıl öncesinin öncesinde yani doğal evrededir.
Eğer tanrısal düşünmede ise 10.000 yıl öncesinde, sistematik soyut felsefi düşünme yapamıyorsa 3000 yıl öncesinde kalmış demektir.
İletişimi bağırarak kuruyorsa insanlığın dili icat ettiği 100 binlerce yıl önceki ve insanın birinci bebeklik evresindedir demektir.
Toplumda eğer bilim adamları ve filozoflardan daha çok dinsel kişiler itibar görüyor ve etkin iseler o toplum 50.000 yıl öncesinin öncesindedir demektir.
Çağımızın bilim ve fikir icatlarından hiçbirini yapamayan kişi ve toplumlar, çağımızın gerisinde kalmış demektir.
Akıl çapı; obje ve olayların boyutlarını bilme ve düşünebilme miktarıdır. Akıl çapı, bir tek işlemle gelişir. O da; okumak ve üzerinde sistemli düşünmedir. Sadece okuma yeterli değildir. Okunan bilgilerin üzerinde düşünme yapmak gerekir.
Düşünme işlemi, aklın sorduğu sorularla zihni yönetmesi ve yönlendirmesiyle yapılır.
Aklın çapının gelişebilmesi için, beynin düşünmede daha çok kullanılması lazımdır. Düşünme işlemi yapmak, beyin moleküllerinin, hücrelerinin ve nöronlarının birbirleriyle etkileşime girmesine neden olur. Düşünme yapılmadığı süre oranında akıl büzüşür ve çapı daralır. Anlamı anlaşılmadan yapılacak dinleme, aklın düşünme yapmasını önler. Düşünme yapılmadıkça var olan düşünme kaynağı tüketilir.
Epigenetik diye bir konu vardır. Yani genetik olmayan kalıtsallıktır. Mesela gelişmiş akıl çapı, genlerle değil ama bir sonraki nesle epigenetik kalıtımsal olarak geçmektedir.
O nedenle gelişmiş akıl çapına sahip ebeveyne sahip olan çocuk avantajlı olmaktadır. Çocuğunu seven her anne ve babanın, öncelikle kendi akıl çaplarını genişletmeleri şarttır. Çünkü aklın genişlemesinden önce çocukları yararlanacaklardır. Çocukların akıl çapını genişletilmesi eğitim kurumlarından beklenmemelidir. Oralarda bu işi yapacak öğretmenler yoktur. Çünkü öğretmenler de düşünmeyen ailelerde yetişiyor. Kişinin beyin yapısı altı yaşına kadarki sürede oluşuyor. Kişiler bu süreyi ailelerde yaşıyor. Bu sürede edilen beyin çapının geliştirilmesi, daha sonraları kişisel çaba harcanmazsa, mümkün olmuyor. Kişi bu beyin yapısıyla profesör oluyor ama akıl çapında bir gelişme olmuyor, neticede bir tane fikir ve bilgi icat edemiyor. (sayfa:183)
İnsanın zihin yapısı; somut zihin yapısı ve soyut zihin yapısı olmak üzere iki tanedir. Somut zihin; olgu, obje ve olayların somut, maddi ve cisimsel yapısı üzerinde “nedir“ sorusunu sorgular. Soyut zihin ise; “neden“ sorusu ile o eylemin neden yapıldığını sorgulayarak insani genel anlamsal yapısı üzerinde durur.
Somut düşünme evresindeki bir kişi, fiziksel çevresinden sıyrılamaz. İnsani anlamları ve sonuçları düşünemez. Somut olmayan şeyler üzerinde akıl yürütemez. Bir konuyu okuyarak ve üzerinde düşünerek bilgi edinemez. Başkalarından kulaktan dolma duyduklarıyla edinir. Özellikle dinini hocalardan kulaktan duyma öğrenenler, dinlerini hiç öğrenemezler. Nitekim bin yıldır topluma devlet eliyle din anlatılmasına rağmen toplum hala dinini öğrenemediğinden her konuyu sürekli hocalara sormak zorunda kalmıştır.
Soyut düşünme; insanın ürettiği manevi yani anlamsal, semantik düşünmedir. İnsani soyut düşünme ile üretilen bilgi ve fikirlerle kavramsal algılamalardır. Zihindeki semboller arasında karmaşık ve çok yönlü bağlantı kurma işlemidir. Analiz ve tümevarımla sentez ve çıkarımlar yapmaktır. Bir olayı anlamsal olarak farklı, varsayımsal ve değişkenlerle çok boyutlu düşünme esnekliğidir.
İcat yapan kişiler, çok boyutlu soyut düşünerek beynini tümden kullanan kişilerdir. Motorun bulunması, cep telefonunun bulunması, internet, uçak türünden icatlar “soyut düşünme“ eseridir. Bu tür icatlar, özgür düşüncenin sınırsız olduğu toplumlardan çıkar.
Türkiye, düşünme yapısına bakıldığında, insanlığın ikinci çocukluk evresi ile ergenlik evresi arasında yani tanrısal düşünme ve mabet dönemi yani 2-12 yaş arası gibi bir yerde olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumunu, çağımızın ölçütlerinde icatlar yapamaması gösteriyor.
Yazar tanımladığı lojik insan; insanın kendisinin icat edip insana monte ettiği ve yüz binlerce yılda geliştirdiği ve milattan önce binli yıllarda icat ettiği felsefi düşünme ile başlattığı beşerî akıl adı verilen “logos” ile yaptığı ve günümüzde ulaştığı düzeydeki sistemli düşünen insandır. İşte insanı insan yapan bu beşerî akılla sistemli düşünmektir.
İlahiyatçı bir felsefeci olan yazar kitabında; bilimsel düşüncenin, nasıl ve hangi yöntemle üretildiğini açıklamıştır ve yazarın bir projesi de Türkiye’de Felsefe Üniversitesi kurulmasıdır.
İyi okumalar…