2 Eylül 2023 Cumartesi

Sistematik Düşünme, Yazar: Prof.Dr. Niyazi Kahveci

Türkiye'de, birincisini Atatürk’ün yaptığı zihinsel devrimin ikincisi bugün yapılmak zorundadır. Türkiye, beşerî sistematik düşünme yapmayı bilmiyor. Asıl beka sorunu budur. Çağımızda her bilimin felsefesi vardır. Fakat bizde hiçbiri yoktur. Türkiye'nin, çağımızdaki düşünme düzeyiyle arasındaki mesafeyi kapatılabilmesi için" felsefe üniversitesi" kurması şarttır.

“İnsan; soyut düşünme ve düşünce demektir.”

“Beşeri sistematik düşünmeyi yapamayan, insanlaşamaz.”


Artık kişinin ne bildiğine değil bir gül nasıl düşündüğüne bakılıyor.

Sorgulanmaksızın, başkasının fikirleri ile yaşanan hayat, kişinin kendisinin değil, başkasınındır ve bu hayat yaşanmamıştır. Bu hayata sahte anlamında” pseudo (sûd) hayat “denir ve bu hayat kişinin asaleten değil, başkası vasıtasıyla vekaleten yaşadığı hayattır.

Savunma beyni büzüştürür, sorgulama akışkan yapar.

 

İki türlü düşünme sistemi vardır; somut ve soyut. Canlılarda sadece somut, insanda ise her ikisi mevcuttur. Canlıyı insan yapan düşünme sistemi soyut düşünmedir.

Bir ülkenin geleceği, beyinlere sistematik beşerî soyut düşünmeyi öğretebilmekten geçer. Bu da önce ailelerin görevidir.

Ailelerin sistemli düşünmeye sahip olmalarının faydasını ilk önce çocukları göreceklerdir. Çünkü çocuklar, evde daha çocukken bu düşünmeyi öğrenecekler ve onunla oluşacaklardır. Bu düşünmeyi öğrenemeyen çocuklar hayata dezavantajlı başlamakta ve dünya insanlarıyla rekabet edememektedirler.

Yazar; ülkemizde beşerî sistematik soyut düşünmenin ne olduğunun ve nasıl yapıldığının öğrenilmesine katkıda bulunmak maksadıyla yazdığı kitapta ülkenin içinde bulunduğu düşünme sistemi konuşunda da tespitlerini anlatmıştır. Ne yazık ki tespitinde; toplumumuzun hiçbir katmanı, sistemli düşünmeyi bilmediğini ve yapamadığını anlatmış ve bu nedenlerden dolayı ülkemizde, felsefi ve bilimsel bir tane olsun icat yapılamadığını vurgulamıştır.

 


Doğa döneminde canlıları güçlüler yok ederdi. İnsan döneminde ise insanı düşünenler yok ediyor. Sistematik düşünmeyi öğrenemeyen, soyut düşünmeyi öğrenemeyen toplumlar yok olmaya mahkûm toplumlardır.

Çağımızın soyut düşünme neticesinde oluşan beşerî güç unsurları şunlardır ve şöyle üretilmektedir: en sonda finans, kapital, para gelir.

Parayı sanayi üretir. Sanayi teknoloji üretir. Teknolojiyi loji üretir (uzmanlık, söz söyleme yeteneği, mantık). Loji’yi bilim üretir. Bilimi de sistemli düşünme olan felsefe üretir.

Filozoflar, insanlığın akıl çapını genişletirler. Bundan yararlanan bilim insanları da icatlar yaparlar.

Dolayısıyla çağımızda felsefe yani sistemli düşünme yoksa para sonucu da olmayacaktır. İleri ülkeler filozoflara boşuna maaş ödemiyor. Sadece sonuçlarla meşgul olanlar sonuç alamazlar. Sonuçların sebepleri ile meşgul olmak gerekir.

Öğrenme hafızayla değil zihinle, yani düşünme işlemiyle yapılmalıdır. Hafızayla öğrenmek, bilgiyi beyne kaydetmektir. Zihinle öğrenmek ise bir, bilgi üzerinde düşünme işlemi yapmaktır. Gelişen teknolojiyle hafızayla öğrenmenin etkisi azalmış, küçük teknolojik cihazlarla her türlü verilere ulaşma imkânı bunu sağlamıştır. Hiç düşünme yapmayan halkın ve ailelerin yeni nesillerinden icatçı çıkmayacaktır. İcat yapan insanlara sahip olmayan toplumlar da şanssızdırlar ve yok olmaya mahkumdurlar.

Herkes, gündelik hayatında dahi her zaman gerçeği aramak ve bulmak zorundadır. Hayatı, gerçeklerle yaşamalıdır. Gerçeklerle yaşanmayan hayat, yanlış yaşanan hayattır.

Kolaycılık ve tembellik, tutuculukla birlikte gider. Kolaycı ve tembel olanlar kendilerine yeni iş çıkmasından kaçtıkları için mevcut durumlarının tutucusu olurlar.

 


Herhangi bir anlaşmazlığı bağırmak ve dövüşmek gibi biyolojik araçlarla çözmeye kalkışmak animallık, rasyonel konuşarak çözmek ise hümünalliktir. Animal kişi, hayvandan daha tehlikelidir. Bunun nedeni, hayvanın kullanamadığı, insanın ürettiği çok güçlü araç ve gereçleri hayvansal duygularla çalışan biyolojik akıl ile kullanmasıdır. Teknolojik hayvan olmasıdır.

Çağımız ile öncesi arasındaki en önemli farklardan biri budur. Zihinsel çatışmayı yapmayan toplumlar, gelişemezler. Zihinsel çatışmayı yapamadıklarından bedensel çatışırlar.

 

 

İNSANIN VE İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ DÜŞÜNME EVRELERİ

 

1.   Biyolojik Düşünme

      Yaşamını beyindeki doğal motor yönetir, doğumdan itibaren insan yavrusunun beynine, beşeri akıl ve zihin monte edilerek insanlar ulaştırılmaya çalışılır. Her insan, biyolojik bedene sahip olduğu sürece biyolojik düşünme yapar. Bağırarak iletişim kurmak insanın birinci bebeklik olan biyolojik animal evresinde kaldığını gösterir.

 

2.   Sihirsel düşünme (2 Milyon Yıl Önce)

       Afrika-Tanzanya topraklarında yapılan kazılarda bilinen en eski insan yerleşim yerleri ortaya çıkarıldı. “Olduvai Boğazı” ilk insan fosilleri ortaya çıkarıldı. İlk insan Homo Erektus M.Ö.500.000 yılına geldiğinde Avrupa’ya Asya’ya Endonezya adalarına kadar dağıldı.

       İnsanlık, 200.000 yıl önce Homo Erektusla sihirsel düşünmeye başladı. Beynin kendiliğinden yaptığı duygusal- somut ve hayali- soyut karışımı düşünmedir. Gerçek ile hayal olanı birbirinden ayıramamaktadır. Mesela; somut olan taşların ve ağaçların insan gibi, canlı olduğunu ve yaşadığını düşünmektedir.

    Sihirli düşünme, bir çeşit sezgisel düşünmedir. Çocuğun, mantığı olmaksızın kuralsızca sezgilerine dayanarak açıklamalar yapması gibidir. Duygular ve işaretlerle ilgilidir.

 

3.   Mitolojik düşünme (M.Ö. 50.000)

      İnsanın kendisinin yöneterek yaptığı somut düşünmedir. Bu dönemde insanlık 6 yaşındaki bir çocuk gibi kendi somut hikayelerini ve masallarını üretmeye ve bütünleştirmeye başlamıştır. Sembollerle beşerî somut düşünme yapmaya başlama evresidir. Günümüzde de bu tür evrede olan insanlar vardır.

Bazen canlı bir nesneyi cansızmış gibi, bazen ise cansız bir nesneyi canlıymış gibi değerlendirmektir. Hafızasına kaydettiği rüzgârın esmesini, kendi nefesi ile kıyaslayıp bir canlı güce sahip olduğunu düşünmüştür. İleride insanlık, bu esinti, nefes, üfleme olgusuna “ruh” adı verecektir.

      Buğdayın toprağa düşerek ertesi yıl tekrar bitmesine bakmış ve biz de sevdiklerimizin ölmüş bedenlerini toprağa defnedelim, tekrar bitsinler diyerek ölüleri toprağa gömmeye başlamışlardır. Ertesi yıl bitmediklerini görünce herhalde bunlar insan oldukları için dirilmeleri uzun zaman alacak diyerek defnetmeye devam etmişler. Binlerce yıl sürdürülen bu işlem daha sonra gelenek haline gelmiştir.

      Mitolojik düşünme; gerçeğin, gerçek olmayan izahıdır. Normal şartlarda normal öğrenme düzeyine ve zekaya sahip bir çocuk yaklaşık 12 yaşına kadar soyut düşünemez. 12 yaşından sonra soyut düşünmeye başlar.

     Mitolojik düşünmedeki bağ “ben” “sen” bağıdır. Benci ve senci davranan kişi, mitolojik düşünce evresindedir demektir.

 

4.   Tanrısal düşünme (M.Ö. 10.000)

      İnsanlık, mitolojik düşünmenin devamı ve daha gelişmiş olan soyut Tanrısal düşünmeye geçmiştir. İnsanlığın Tanrısal düşünme dönemi, insanın 14-18 yaşları arasındaki soyut düşünmeyi geliştirdiği döneme karşılık gelir. İnsanlık, milattan önce 10 binlerde ancak insan yavrusunun ergenlik evresi dönemindeki aşamaya gelebilmiştir.

      İnsanlık; mitoslardaki bilgiyi kullanarak, doğayı ve Tanrılara bağlayarak onlar aracılıyla kendisini güvenceye almıştır. Hala günümüzde Hindistan’da insanların binlerce Tanrısı var ve onlarla hayatlarını anlamlandırmaya çalışmaktadırlar.

 

5.   Felsefi düşünme (M.Ö. 1.000)

      Türkiye’nin Ege sahillerinde üretilmiştir. Mitoslar, insanın sorgulayıcı aklının ürünü olan sorulara ikna edici yanıtlar veremez olduğunda, filozoflar bu sorulara sistemli beşeri akıl aracılığıyla yanıt bulma yoluna gitmişlerdir. Felsefi düşünme sistematik düşünmedir. Sistematik düşünme; mantık kurallarıyla yapılır.

 

6.   Dinsel düşünme (M.S. 3-18.Asır)

      Dinsel düşünme evresinde yaşayan insan, Tanrının iradesiyle yaşayan insandır. Felsefeyi dinin emrinde kullandığı evredir. Metodu tümdengelimdir. Dinsel düşünme evresini İtalya’da üretmiştir.

 

7.   Akılcı düşünme (18.Asır)

     Akılcı düşünüşü dinsel düşünme üretmiştir. Akılcı düşünmeyi, gizli ve kaçamaklı ve çoğu kez canlarını vererek, dinsel düşünmeyi aşmış Hristiyan ve Yahudi din adamları ve ilahiyat teologları üretmiştir. Akılcı düşünme, insanın, beşerî aklı sayesinde doğaya ve doğallığa egemenliğidir. Akılcı düşünme daha sonraki evrelerini Avrupa ve sonra Amerika üretmiştir.

 

8.   Bilimsel düşünme (19.Asır)

      Akılcı düşünme sayesinde yeni bilime, bilimsel düşünmeye ve ileri gitmeye geçmiştir. Metodu tümevarımdır. Bilgi kaynağı; olgu, obje ve olaydır. Bu evrede; doğal hareket ettirici kalbe alternatif insan ürünü ilk yapay hareket ettirici insanlık motoru icat etmiştir.

 

9.   Akılcı ve bilimsel düşünme (20.Asır)

     İnsanlık, kendi ürettiği bilim üzerinde akılcı düşünme yapmaya geçmiştir. İnsanın 50-60 yaş dönemi diyebiliriz.

 

10. Lojik düşünme (21.Asır)

      21. asırda insanlık, “lojik düşünme” aşamasına geçmiştir. Lojik düşünme; salt beşeri akıl olan “logos” ve onunla üretilen bilimle yapılan düşünmedir.

 

11. Dijital düşünme

     Bundan sonra gelecek olan düşünme biçimi, büyük ihtimalle dijital düşünme olacaktır. Pisagor’un “Her şey sayılardan meydana gelmiştir.” Dediği gibi, artık insanlık her şeyi matematik sayılarla yani dijitlerle yazılım yaparak insan aklını metale dökerek hareket anlamında can verip üretecektir.

 

       Sonuç olarak insanlık, milyonlarca yıl önce başladığı serüvenine, önce ilk bebeklik evresinde hafızasına doğadan girdi kayıtları yapmıştır. İkinci bebeklik evresinde hayaller kurmuştur. Bu hayallerini çocukluk evresinde masal ve hikayelere, resim ve heykellere dökmüştür. Ardından ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde kendi fikirlerini üretmeye başlamıştır. İlk yetkinlik evresinde fikirlerini doğadan dönüştürdüğü kendi lojik malzemesiyle üretmeye geçmiştir. Tam yetkinlik aşamasına geldiğinde ise kendi malzemesiyle kendi insanını yaratmaya taliptir.

       Kişi, bir fikrin, insanlığın ve insanın hangi evresinin ürünü olduğuna bakarak kendisinin hangi düşünme evresinde bulunduğunu anlayabilir. Çünkü kişi, akıl çapına uygun bulduğu fikri benimser. Dolayısıyla akıl çapı geçmişin bir evresinde kalmış kişi, içinde yaşadığı çağın akıl çapına ulaşamamış demektir.

        Herkes ve her millet, bilim ve düşünme tarihlerini inceleyip yukardaki düşünme evrelerine ve bu evrelerde insanlığın icat ettiği ürünlere bakıp varsa kendisinin icatlarını kıyaslayarak hangi düşünme evresinde bulunduğunu tespit edebilir.

         Mesela sanatı yoksa, 50.000 yıl öncesinin öncesinde yani doğal evrededir.

        Eğer tanrısal düşünmede ise 10.000 yıl öncesinde, sistematik soyut felsefi düşünme yapamıyorsa 3000 yıl öncesinde kalmış demektir.

     İletişimi bağırarak kuruyorsa insanlığın dili icat ettiği 100 binlerce yıl önceki ve insanın birinci bebeklik evresindedir demektir.

       Toplumda eğer bilim adamları ve filozoflardan daha çok dinsel kişiler itibar görüyor ve etkin iseler o toplum 50.000 yıl öncesinin öncesindedir demektir.

     Çağımızın bilim ve fikir icatlarından hiçbirini yapamayan kişi ve toplumlar, çağımızın gerisinde kalmış demektir.

     Akıl çapı; obje ve olayların boyutlarını bilme ve düşünebilme miktarıdır. Akıl çapı, bir tek işlemle gelişir. O da; okumak ve üzerinde sistemli düşünmedir. Sadece okuma yeterli değildir. Okunan bilgilerin üzerinde düşünme yapmak gerekir.

     Düşünme işlemi, aklın sorduğu sorularla zihni yönetmesi ve yönlendirmesiyle yapılır.

     Aklın çapının gelişebilmesi için, beynin düşünmede daha çok kullanılması lazımdır. Düşünme işlemi yapmak, beyin moleküllerinin, hücrelerinin ve nöronlarının birbirleriyle etkileşime girmesine neden olur. Düşünme yapılmadığı süre oranında akıl büzüşür ve çapı daralır. Anlamı anlaşılmadan yapılacak dinleme, aklın düşünme yapmasını önler. Düşünme yapılmadıkça var olan düşünme kaynağı tüketilir.

     Epigenetik diye bir konu vardır. Yani genetik olmayan kalıtsallıktır. Mesela gelişmiş akıl çapı, genlerle değil ama bir sonraki nesle epigenetik kalıtımsal olarak geçmektedir.

     O nedenle gelişmiş akıl çapına sahip ebeveyne sahip olan çocuk avantajlı olmaktadır. Çocuğunu seven her anne ve babanın, öncelikle kendi akıl çaplarını genişletmeleri şarttır. Çünkü aklın genişlemesinden önce çocukları yararlanacaklardır. Çocukların akıl çapını genişletilmesi eğitim kurumlarından beklenmemelidir. Oralarda bu işi yapacak öğretmenler yoktur. Çünkü öğretmenler de düşünmeyen ailelerde yetişiyor. Kişinin beyin yapısı altı yaşına kadarki sürede oluşuyor. Kişiler bu süreyi ailelerde yaşıyor. Bu sürede edilen beyin çapının geliştirilmesi, daha sonraları kişisel çaba harcanmazsa, mümkün olmuyor. Kişi bu beyin yapısıyla profesör oluyor ama akıl çapında bir gelişme olmuyor, neticede bir tane fikir ve bilgi icat edemiyor. (sayfa:183)

     İnsanın zihin yapısı; somut zihin yapısı ve soyut zihin yapısı olmak üzere iki tanedir. Somut zihin; olgu, obje ve olayların somut, maddi ve cisimsel yapısı üzerinde “nedir“ sorusunu sorgular. Soyut zihin ise; “neden“ sorusu ile o eylemin neden yapıldığını sorgulayarak insani genel anlamsal yapısı üzerinde durur.

     Somut düşünme evresindeki bir kişi, fiziksel çevresinden sıyrılamaz. İnsani anlamları ve sonuçları düşünemez. Somut olmayan şeyler üzerinde akıl yürütemez. Bir konuyu okuyarak ve üzerinde düşünerek bilgi edinemez. Başkalarından kulaktan dolma duyduklarıyla edinir.  Özellikle dinini hocalardan kulaktan duyma öğrenenler, dinlerini hiç öğrenemezler. Nitekim bin yıldır topluma devlet eliyle din anlatılmasına rağmen toplum hala dinini öğrenemediğinden her konuyu sürekli hocalara sormak zorunda kalmıştır.

     Soyut düşünme; insanın ürettiği manevi yani anlamsal, semantik düşünmedir. İnsani soyut düşünme ile üretilen bilgi ve fikirlerle kavramsal algılamalardır. Zihindeki semboller arasında karmaşık ve çok yönlü bağlantı kurma işlemidir. Analiz ve tümevarımla sentez ve çıkarımlar yapmaktır. Bir olayı anlamsal olarak farklı, varsayımsal ve değişkenlerle çok boyutlu düşünme esnekliğidir.

     İcat yapan kişiler, çok boyutlu soyut düşünerek beynini tümden kullanan kişilerdir. Motorun bulunması, cep telefonunun bulunması, internet, uçak türünden icatlar “soyut düşünme“ eseridir. Bu tür icatlar, özgür düşüncenin sınırsız olduğu toplumlardan çıkar.


     Türkiye, düşünme yapısına bakıldığında, insanlığın ikinci çocukluk evresi ile ergenlik evresi arasında yani tanrısal düşünme ve mabet dönemi yani 2-12 yaş arası gibi bir yerde olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumunu, çağımızın ölçütlerinde icatlar yapamaması gösteriyor.


     Yazar tanımladığı lojik insan; insanın kendisinin icat edip insana monte ettiği ve yüz binlerce yılda geliştirdiği ve milattan önce binli yıllarda icat ettiği felsefi düşünme ile başlattığı beşerî akıl adı verilen “logos” ile yaptığı ve günümüzde ulaştığı düzeydeki sistemli düşünen insandır. İşte insanı insan yapan bu beşerî akılla sistemli düşünmektir.

      İlahiyatçı bir felsefeci olan yazar kitabında; bilimsel düşüncenin, nasıl ve hangi yöntemle üretildiğini açıklamıştır ve yazarın bir projesi de Türkiye’de Felsefe Üniversitesi kurulmasıdır.


 “UYUYAN MİLLETLER YA ÖLÜR, YA DA KÖLE OLARAK UYANIR.” Mustafa Kemal Atatürk


İyi okumalar…