18 Aralık 2019 Çarşamba

Kitap: Atatürk’ün Kaybolan Şeceresi Yazar: Ali Güler


     Bir gerçek vardır ki; gazi Mustafa Kemal Paşa yirminci yüzyılın başında adı “TÜRK” olan bir devlet kurmuştur. Kimse Atatürk’ün Türklüğünü ve soyunu tartışmaya açamaz.
    Tamamı dış destekli olan Atatürk’ü yıpratma faaliyetlerinin ortak amacı, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerini ve Atatürk’ü tartışmaya açarak, aslı astarı olmayan, tarihi gerçeklerle hiçbir ilişkisi olmayan yalanlarla ona saldırarak milletimizin birlik ve bütünlüğünü yıkmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaktır.
    Yazar bu kitabında, Atatürk’ün hem baba hem de anne tarafından Türk olduğunu, soy ağacını belgelerle kanıtlamış.

     Baba soyu Atatürk’ün büyük amcası Kızıl Hafız Mehmet Efendi’nin oğlu Salih (Erbatur) Efendi’den ve Büyük Halası Nimeti Hanım’dan devam etmektedir.
     Anne soyu da dedesinin diğer oğlu yani Hasan Dayısının kolundan günümüze gelmiştir.

     Babası Ali Rıza Bey’in soyu Konya, Karaman bölgesinden göçürülen Kızıloğuz/Kocacık Yörüklerine dayanır. Köyleri bugünkü Makedonya’ya bağlı Debre şehrinin Kocacık nahiyesidir. Köy halen ayaktadır. Türkler yaşamaktadır.
    


    Annesi Zübeyde Hanım, Konya, Karaman civarından 1466 yıllarında Selanik bölgesine göç ettikleri için gittikleri yerde de “Konyarlar” diye anılan bir Yörük Türkmen grubun mensubudur. Orada Sarıgöl bölgesinde, Sofular köyüne yerleşmişler. Zübeyde Hanım’ın babası Feyzullah Efendi’dir. Onun babası İbrahim Ağa’dır, onun babası ise Molla Hasan’dır.



     Atatürk’ün neden akrabalarını bilmiyoruz. Aslında var ama fazla ön plana çıkmıyorlar.
--Hasan dayısının torunu Hasan Aldırma Hatay Dörtyol’da market işletiyor.
--Yine Dayısı Hasan Ağa’nın kızı Hatice Sümer’in çocukları Bursa’da ve İstanbul’da yaşıyor.
--Büyük amcasının torunu Ayşe Söğütlügil Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuş piyanist İstanbul’da yaşıyor.
--Büyük halasının torunu, Emekli Deniz Kurmay Yarbay Tezer ÜLKÜATAM 1987 yılında emekli olmuş, 2014 yılına kadar Piri Reis Üniversitesinde mütercim tercüman olarak çalışmış ve rahmetli olmuş. Torunları yaşıyor.

     Akrabalarını neden tanımadığımızı Büyük halasının torunu, 1987 yılında emekli olan Emekli Kurmay Yarbay Tezer ÜLKÜATAM ; Atatürk kendi ailesinin öne çıkmasından ve hanedan gibi görüntü vermesinden kaçınmış olduğu için ve aynı sülaleden olan bizler de buna dikkat ettiğimiz için gündemde olmaktan kaçınıyoruz şeklinde açıklıyor.


10 Aralık 2019 Salı

Kitap Adı : Tanrı’nın Oku Yazar : Kalemzâde Cengiz YARDIM


Bir kitap kimin içindir.
   Onda yazanı öğrenmek isteyen içindir tabii ki.
   Kutsal Kitaplar doğruyu bulmak isteyenleri uyandırır doğru isteyenler ise gerçekte çok azdır.
   Herkesin ona inanıyor olması herkesin ondan öğrenebildiği anlamına gelmez.
   Kutsal kitabı okumadan gerçeği öğrenemezsin. Anlatılanlardan öğrenmeye kalkarsan gerçeği öğrenemezsin. Anlatanlar, kelimeyi kitaptan okur ama dilleri bize kendi yüreklerindeki pisliğin kokusunu yükler, anlattıkları kendi hırslarının iyiliği ya da atalarının taklidi olur.
   Okunmamış hiçbir kitabın faydası olamaz düşündürmemiş olanların da. 
   Uyumak için değil uyanmak için okumalı uyutanlara değil uyandıranlara kulak vermeliyiz. Diyor yazar…
 

   Maya Uygarlığına bağlı kalarak romanlaştırılan kitapta kişi, kurum, kavram, yer isimlerini değiştirdiğinizde günümüzü yaşıyor oluyorsunuz. 
   İçerisinde geçen isimler, günümüzdeki kişilerin isimleri olarak yazılsa yasaklı kitaplar listesine girme ihtimali yüksek bir kitap.


4 Aralık 2019 Çarşamba

Kitap: Karadeniz’de Post Modern Pontusculuk Yazar: Mehmet Bilgin


Post Modern Pontusculuk olarak tanımlanan bu organize hareketlerinin bir yönünün, geçmişte yaşananlardan dolayı Türkiye’yi dünya kamuoyu önünde soykırım iddiaları ile suçlu duruma düşürüp, tazminat ödemeye mahkûm ettirmek olduğu bilinmektedir.
Kitapta, geçmişe bakıldığında bölgede yaşayan Rumların kökenlerinin Türk olduğu belirtilmektedir.  
Rize’nin Hemşin bölgesinde yapılan bir araştırmada aslen Akkoyun’lu Türkmenlerini oluşturan kola mensup olmasına rağmen Ermeni kökenli olduğu ileri sürülerek bölücülük yaratılmaktadır.

Birinci ve ikinci Dünya Savaşı’nda yaşadığı tarihsel süreç sebebiyle, bölge insanının uyum, problemlerle birlikte yaşama ve kendi çözümünü üretmek gibi kabiliyetleri son derece gelişmiştir. Dini ve Milli hassasiyetleri de buna paralel olarak yüksek olan halkın Pontuscu faaliyetler için gelen Patriğin şehre sokmama nedeni budur. Son yıllarda Trabzon aleyhine kampanya açılmasının gerçek nedeni de budur. (sayfa 232)




Pontus projesinin sahibi, doğu Karadeniz bölgesinde yaşamış Ortodoks-Hristiyanlar olmadığı gibi bu insanların, köklerini antik Yunan medeniyetine bağlayan Yunan ulusu ile yakından uzaktan bir alakaları yoktur. (sayfa 17)
Anadolu Pontus Devletinin kurulup yayıldığı bölgelerdeki halkın bir bölümünün aynı bölgede yerleşip beylik kuran bir Türk kavmi olduğu, Kimmerler ve onların devamı olarak İskitlerin kalıntıları olduğunu söyleyebiliriz. (sayfa 228)
Bölge halkı başta Çepniler olmak üzere değişik Oğuz boyları ve Kuman Türklerinden oluşuyor. Yunanistan’a göçmüş Rumlardan bazı aileler bile Türk boyu isimlerini aile ismi olarak taşıyor. Bölgede Rumca denilen eski yer isimlerinin çoğunun Yunanca ile alakası yok. Bir çoğu Türk boy ya da soy isimlerinden Yunanca eklerle türetilerek Yunanca gibi gösterilmeye çalışılıyor. Türk yerleşimine dair tarihi bilgiler zaten var. Bunlar yok farz ediliyor. Hepsinin ortak amacı direnç noktalarını kırıp, Türkiye’yi küresel emperyalizme açmak. (sayfa 235)

Rusya ve İngiltere başta olmak üzere emperyalist ülkeler tarafından desteklenen Pontus Projesi 1923 cumhuriyetin kurulması ile birlikte Post Modern Pontusculuk olarak devam etmiştir.
Osmanlı’nın son zamanlarında 1918 li yıllarda Amerika’nın Türkiye’de 675 Amerikan okulu vardı. Amerika’nın Türkiye’ye sızması 19. yüzyılda başlamıştır. Pontuscu örgütlenme 1904 yılından itibaren Merzifon’daki Amerikan Kolejinde başlamış ve çevreye yayılmıştı. (sayfa 85)
Bölgede bulunan Ortodoks-Hristiyan olan halka Ruslar dini kimlikle yaklaşırken batılı emperyalist güçler Yunanlı kimliği ile yaklaşıyordu.

Post Modern Pontusculuk canlandırmak maksadıyla; İngiliz kraliyet ailesinin sağladığı fonlarla araştırma enstitüleri kurulmuş ve Anadolu’dan gelen göçmenlerle görüşmeler yapılıp onların geldikleri yerlerde yaşadıkları savaş hatıraları derlenmiş getirebildikleri folklorik etnografik ve dini materyallerin yanı sıra belge, fotoğraf gibi dokümanla derlenip tasvip edilmiştir. Anadolu’da Rumların acı çektiği ve bizim tarafımızdan da mağdur edildiği izlenimi vererek Türk kamuoyunda merhamet ve acıma hissi uyandırma ve sadece Türk tarafını suçlu gösterme amacı taşıyan kitaplar basılmıştır.
Amaç; göç edenlerin sıkıntılarını unutturmak, onları konsolide ederek bir arada tutmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ne soykırım iddiası yönelterek tazminat ödemeye mahkûm ettirmektir.
Halk arasında yanlış bilgilendirme yapan kitaplar yayınlamışlardır. örneğin Trabzon’un bazı köylerinde Rumca konuşabilen insanlara Müslüman Yunanlar olarak adlandırmışlardır. sayfa 163


27 Kasım 2019 Çarşamba

Kitap: Saklı Seçilmişler Yazar: Soner Yalçın


Bir yanda 6 kalp nakli, 3 böbrek nakli ve 3 karaciğer nakli olduğu iddia edilen David Rockefeller, diğer yanda açlıktan ölümlere mahkûm bırakılan insanlar…

Hibrit gıdalar, sağlıksız tohumlar, GDO’lu ürünlerle gıda terörü ve bilinçsiz ilaç kullanımı ile oluşturulan ilaç terörünün amacının küresel sermayenin sadece daha çok kar etmesi olmadığını belirtmiş yazar.
Esas amacın artan nüfus dünyaya fazla geleceğinden, seçilmişler ve onlara hizmet edenler haricindekilerin kısırlaştırılması, sağlıksız yaşaması, hasta edilmesi ve sonunda dünya nüfusu azaltılarak saklı seçilmişlere rahat bir dünya olmasının sağlanması demiş kitapta.




Acilen küresel biyolojik savaşın farkında olmak gerekiyor,
Acilen ulusal tarım politikasına ihtiyaç var,
Acilen ulusal sağlık politikasına ihtiyaç var,
Acilen Atatürk’ün gösterdiği yolda ulusal bağımsızlığı yeniden yaratmaya ihtiyaç var, yoksa
Sizi de çocuklarınızı da torunlarınızı da hızla öldürüyorlar.


Yazar; gıdadaki terörün ve ilaç terörünün sadece küresel sermayenin kârlarını artırmak olmadığını belirtiyor. Esas amacın üstün ırk zenginlerin yaratılması, fakirlerin yok edilmesi, kısırlaştırılması dünya nüfusunun azaltılmasına yönelik olduğunu söylüyor.
Sadece fakirlerin değil, yaşlıların, engellilerin, sakatların da yok edilmesinin amaçlandığını söylüyor.
Öjeni: Sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı toplumsal akım.
Öjeni; devletin, vatandaşlarının üremelerini kontrol etmesi gerektiğini ilei süren Platon’dan beri var. 
Carnegie; girişimci rekabetin, zayıfları ortadan kaldırarak topluma bir hizmette bulunduğuna inanıyordu. Rockefeller Enstitüsü’nden Dr. Carrel, anormal olanlar normal olanın gelişimini engelliyor, neden bu gereksiz zararlıları yaşatıyoruz diyordu.

İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar olan dönemdeki çalışmalar doğum kontrolü planlaması ile insan soyuna çekidüzen verilmek istendi.
1970’lere kadar tarımı kısırlaştıran ve kimyasallara boğan yeşil devrim uygulamasına geçildi.
1990’lardan sonra ise insanı kısırlaştırsın diye GDO’lu gıdalar dönemi başladı.

Doğal kaliteli beslenemeyen yoksullar dolaylı yoldan yok edilmek isteniyor. dünyayı yöneten küresel sermaye aileleri ve onlara hizmet edenler hariç, diğer insanların hayat hakkı ellerinden alınmak isteniyor.
Küresel sermayenin saklı seçilmişleri 40-50 yıl içerisinde nüfusun dünyaya fazla geleceği kuramıyla, dünyayı kimseyle paylaşmak istemiyorlar.
Osmanlı döneminde ülkemize giren küresel sermayenin üyesi Rockefeller, Cumhuriyet döneminde 1923’te girmeye çalışıyor ama müsaade edilmiyor. Atatürk’ün sayesinde ülkeye sokulmuyor.
Atatürk’ün ölümünden sonra kapılar yavaş yavaş açılıyor.
Günümüzde ise ortada kapı bile yok….



1 Kasım 2019 Cuma

Kitap:Topal Osman Ve Ali Şükrü Bey Cinayetinin Gizli Kalmış Gerçekleri Yazar: Ümit DOĞAN


    Atatürk'e saldırmayı yaşam felsefesi haline getirmiş şer odaklarınca Topal Osman adı sık sık zikredilmektedir. Bu şer odaklarına göre Atatürk, yakın adamı Topal Osman'a muhalif Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'i öldürtmüş, delil bırakmamak için Topal Osman'ı da ortadan kaldırtmıştır.
    Daha önce yeterince araştırılmamış olan bu konu, bu kitapta belgelere dayanılarak böyle bir olayın Atatürk karşıtlarınca dile getirildiğini kanıtlamış ve gerçek olayı anlatmış.
    Mesele anlamak isteyip istememektedir.




    Ali Şükrü Bey’in oğlu Nuha Doruker, 23 Ekim 1959’da Giresun’a gelerek Osman Ağa’nın kabrini ziyaret etmiş, gazetecilere “Babamı Osman Ağa Öldürmedi, biz olayın aslına vakıfız." şeklinde açıklama yapmıştır.
    Atatürk’e suikast yapanların bu olaydaki parmağı var mıydı?
Birçok kanıt sunulmuş kitapta.




20 Ekim 2019 Pazar

Kitap: Yazabildiklerim, Yazar: Süleyman ŞİMŞEK


    1970 ve 80 yılları arasında iki dönem milletvekilliği yapmış köylü çocuğu Süleyman Şimşek’in anılarını yazdığı bir kitap.
    Devlet istatistik Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir araştırmaya göre; 1860’lı yıllarında devletin omurgası sayılan yöneticilerin, yakınlarından gelme bir kadronun tam 100 yıl sonra yani 1960’lı yıllarında yine devletin üst düzey yönetiminde % 70’lere ulaştıkları saptanmıştır.(sayfa 148)
    Yani ülkeyi yönetenler %70 akrabadan oluşuyor. Peki bunların içinden kaç tanesi Türk.





    Yazarın 50 yıl önce anlattıkları günümüze çok benziyor. Türk milleti olarak biz Siyaseti yanlış anlamışız. Şu an ne yaşıyorsak o dönemlerde de aynısını yaşamışız. Bir fark var o dönemin siyasetçileri daha dürüst ve siyasete girip zengin olan daha az. 
    Siyasetle uğraşıp 15 yılda zengin olanlar yok denecek kadar az. Şimdilerde siyaset arenası, mesleğinde işinde gücünde başarısız olanlarla dolmuş. Vatan millet aşkı, şahsi menfaatlerin önüne geçmiş.  
    En büyük sorunumuz NEPOTİZM yani eş dost akraba kayırma. Siyaseti de bunun için bir basamak olarak görmüşüz ve görmeye devam ediyoruz.
    Kitabın satışı yok, sahaflardan veya internetten Nadir kitapta bulunuyor.

9 Ekim 2019 Çarşamba

Kitap: Babil'de Amerikan Tangosu, Yazar: Ahmet DİNÇ


Amerika Irak'ı işgal ederken Irak ordusu hiç ortada görünmedi.
Irak ordusunun savaş uçakları hiç kalkmadı.
Tek bir tankı sokağa çıkmadı.
Amerika pikniğe gider gibi elini kolunu sallaya sallaya Irak'a girdi ve ele geçirdi.
Tüm dünya buna şaşırdı.
Peki, neden Amerika bir direnişle karşılaşmadı?
Saddam Hüseyin direnmeden Irak'ı Amerika'ya teslim mi etmişti?
İşgalden sonra ne Amerika ne de CIA bu durum hakkında tek açıklama yapmadı.
Yıllarca bu konu ve soru insanların zihinlerini meşgul etti.
Bu sorunun cevabını bilmek için 1950'de ABD tarafından CIA desteği ile Irak'ta büyütülen "Kesnizani Tarikatını" bilmeniz gerekir.




CIA desteği ile Irak'ta büyütülen bu tarikat Avrupa Amerka ve Orta Asya'ya kadar yayıldı.
Saddam darbe devrim ile Irak'ı ele geçirdiğinde Saddam'a tamamen itaat ettiler.
Saddam da onlara bir şey yapmadı.
Fakat Kesnizani Tarikatı ordu bürokrasi emniyet istihbarata kadar her yere adamlarını sokup ülkeyi içeriden ele geçirdi.
Genelkurmay başkanından istihbarat başkanına iç işleri bakanından emniyet amirlerine kadar çoğu kişi Kesnizani Tarikatına bağlıydı.
Tamamen CIA ve MOSSAD kontrolüne girmişlerdi.
Üstelik Saddam'ın eşi ve akrabaları da Kesnizani Tarikatına bağlanmıştı.
Ve Irak Amerika tarafından artık işgal edilebilirdi.
Kimse direnmeyecekti.

Ve Saddam.
Her şeyi anladığında vakit çok geç olmuştu.

Tanıdık geliyor mu?
Yaşadığımız acı olaydan sonra Tarikatları beslemeye devam edelim mi? 
Yoksa bu bizim tarikat zarar gelmez mi diyelim?