14 Nisan 2025 Pazartesi

19.Yüzyıl Türkiyesi ve Türk Modernleşmesi, Yazar: Arminius VAMBERY

 1857 yılında İstanbul’a gelen Macar Asıllı yazar, İstanbul’dan ayrılmış 40 yıl sonra tekrar gelmiştir. 40 yıl içerisinde Türk toplumunun ve devletinin modernleşme çizgisinde geçirdiği dönüşümleri kitabında anlatmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her alanda modernleştiğini ve devlet kurumlarından bürokratlara, eğitim camiasından askeri alana kadar büyük bir dönüşüm yaşandığını belirtiyor.

Kitabın ikinci bölümünde: Türk kadınlarının ıslahat eğilimleri başlığıyla sunulmuştur. Türk kadınlarının 40 yıl içerisinde nasıl bir dönüşüm geçirdiğini hayretler içerisinde izah etmektedir. Toplumsal alanda oldukça kısıtlı bir hayat süren kadınların, tarihçi Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım, Nigar Hanım gibi örnekleri de vererek bir anda gazete ve dergiler çıkarmaları, cemiyet kurmaları, memleketin istikbali için fikirler öne sürmeleri ve Avrupa kültürünü göz önünde bulundurmalarından bahsediyor.

Kitaptan bazı bölümler:

40 yıl öncesinde İstanbul’da yaşarken, bir Türk kadınıyla iki kelam edemediğini ifade eden bir Avrupalı için oldukça şaşılacak bir durum olduğunu belirtiyor. Yazar Türk kadın modernleşmesinin İslam diniyle hiçbir şekilde bağdaştırmıyor ve bu konuyu din dışı değerlendirerek Acem kültürüyle bağlantısı üzerinde duruyor.

 


2. Abdülhamid’e müşavirlik yapan yazar 2. Abdülhamid’in yabancı devlet memurlarının devlet içinde görevlendirmesine ve çalışmasına yakın baktığını, yeniliklere açık olduğunu ancak, otoritesine en ufak bir darbe vurabilecek her türlü yenilikten kendisini koruduğunu, ıslahatlarla oluşacak serbestiyetin; korkusu, kuşkuculuğu ve kararsızlığı yüzünden olmadığını söylemiş yazar. Türk halkının ıslahatlara hazır olduğunu ve bunları gerçekleştirmek için istek duyduğunu ancak yönetim şekli ve devleti temsil eden idareciler yüzünden tam olarak gerçekleştiremediğini yazmış.

 

İlk geldiğinde dil bilmeyen çok kişinin olduğunu ancak 40 yıl sonra yabancı dil öğrenimlerine başladıklarını belirtmiş örnek olarak da Dışişleri Bakanlığı'nın başındaki Rıfat Paşa’nın elçilerle görüşmek için bir tercüman yardımına ihtiyaç duyduğundan bahsediyor. Günümüzde de yurtdışına elçi olarak görevlendirilenlerin dil bilmemesi durumu Osmanlı’nın o dönemki durumuyla benzerlik oluşturuyor.

O dönemde eğitime verilen önemin arttığını, toplumun ve özellikle gençliğin eğitilmesi, son 20 yılda daha önce tahmin edilemeyen bir ilerlemeyi gerçeğe dönüştürdüğünü anlatmış. Bir zamanlar iletişim kurmanın çok zor olduğu Türkçe, kayda değer bir biçimde basitleştirilmiş, Farslardan ve Araplardan ödünç alınan ağdalı üslubun, süslü retoriğin ve çok anlamlı ifadelerin yerini, yavaş yavaş arı ve anlaşılır bir Türk dili almıştır diyor.

O dönemde Türk kızları kadar eğitim bakımından ihmal edilmiş bir grup düşünülmediğini, çok az sayıda Türk kadınının mektup yazabiliyor olduğunu, ilmihal ezberlemiş ise dua okuyabiliyorsa eğitimli olarak kabul ediliyordu. Coğrafya, tarih ve fizik bilgileri yoktu hatta çok okumaları yazmaları ve çok fazla şeyin farkında olmaları bile yasaktı. Bilimle uğraşan genç kızlar cadı olarak görülme ve tanımlanma riskiyle karşı karşıyaydı demiş yazar.

Fatma Aliye hanım gazetede yazdığı bir makalede:” O dönemlerde İranlı kadınlar cehaletin ve esaretin boyunduruğu altında inim inim iniyorlardı. İranlıların edebiyatlarını ve şiirlerini sahiplenirken, aynı zamanda kadınlarla ilgili görüşlerini de benimsedik. Kadınlarımızın eğitimde geri kalmalarına sebebiyet veren ihmalin kaynağı budur.” demiştir.

 

Türkler, nazik tabiatları, sakin karakterleri, mutlak bağlılıkları ve hükümdarlarına duydukları hürmetle sosyal ve siyasi görüşleriyle tamamen çelişen bazı yenilikleri kabul ettikleri gibi en ciddi reformları da isteyerek kabul edeceklerdir.

Kitabın yazarı:" Türk kadını bir gül erkeğine boyun eğmesini in karşılığında hayatın tüm kaygılarından uzak durarak ve hiçbir şey yapmayıp evde sakin bir hayat yaşayarak kendisini kârlı bir şekilde ödüllendirildiğini düşünüyor.”

Türk kadınının; evlerde kapanıp kalmalarını bir esaret nazarıyla bakmadıklarını, aksine dünyanın gam ve kederinden kurtulmak olarak, işsiz güçsüz evlerinde rahat bir ömür geçirmeyi, erkeklerine karşı sürdürdükleri eksiksiz itaatkârlıklarının mükafatı saydıklarını söylemiş. (Günümüzde de bu anlayışta olan kadınların var olduğunu gördükçe; 100 yıl önceki anlayışta kaldığımızı görmek hoş değil.)

 

Yazar, ortalama bir medeniyeti ortaya çıkaran şey bedenin niteliğinden ziyade toprak, iklim ve tarihi gelişim sürecidir diyor.

 

Yazar; tipik olarak devletin İngiltere güdümünde çalışmasının daha uygun olabileceği anlayışı yani mandacı anlayışı övdüğü Hindistan’da toplumun İngiliz mandasına yaşanmasından mutlu olduğu şeklinde örnekler vererek anlatıyor.

Burada yazarın gerçek niyeti bilinmeli ancak tespitlerine de değer verilmelidir. O dönem yaşananlara bir başka bakış açısıyla bakması açısından önemlidir.