15 Temmuz Kalkışmasının öncesi ve daha çok da sonrasında yapılanları anlatan röportaj, kitap haline getirilmiş. Askeri darbe olarak tanımlamıyor, cemaatin silahlı darbe hareketi olarak tanımlıyor. Çünkü askeri darbe dendiğinde farklı oluşumların olduğunu, farklı noktaların olduğunu belirtiyor. (sayfa 20)
Sonrasında; teşhisin doğru yapılmadığı için, alınan tedbirlerin de
yanlış olduğunu belirtiyor. Kalp rahatsızlığı olan bir hastaya kanser tedavisi
yapmaya benzetiyor. Gerçeğe yönelik, çözücü tedbirler alınmaz ise ilerde başka
bir cemaatin de aynı şeyi yapabileceğini vurguluyor.
MİT’in verdiği raporlarda
2002-2010 döneminde ordudan ilişiği kesilenler arasında Fetullahçı olmadığını
ağırlıklı olarak Kurdoğlu grubunun olduğunu vurguluyor. Bu durumu MİT’e
sorduklarında sonuç alamadıklarını yazmış. Bunun da Fetullahçıların kendilerine
rakip olarak Kurdoğlu grubunu görmesinden dolayı olduğunu düşünüyor.
Amerika bağlantılı
olduğunu, amacının da silahlı kuvvetlerin dibe vurması olarak görüyor. Diyor ki
“Silahlı Kuvvetlerin dibe vurmasını isterseniz son model bu olur. Darbeye teşvik
edersiniz, provoke edersiniz, başlatırsınız ama darbenin başarısız olması için bütün
tedbirleri alırsınız.” (sayfa 48)
Darbe sonrası TSK’nın 200 yıllık yapılanmasını
kanun hükmünde kararnamelerle değiştirilmesinin hem anayasaya aykırı hem de
çözüme yönelik olmadığını belirtmiş. Siyasilerin, orduyu bölerek yönetmeye
çalışmasının uygun olmadığını vurguluyor.
Kitabın sonunda da
tahliye olmadan önceki son savunmasının tam metnini yayınlamış. Her cümlesi ve
eylemi demokrasi ve hukuk kurallarına göre olmuş.
Kendisi ve TSK’nın gördüğü
zarar düşünüldüğünde; Balyoz, Ergenekon davalarındaki demokrasi ve hukuk
kurallarını hiçe sayan saldırılara, demokrasi ve hukuk kurallarına uyarak hareket
etmek demek ki doğru değilmiş sonucu çıkabilir.
Yapılanları bir örgütün
planlı saldırısı olduğunu anlayan ve gerçeği gören İlker Başbuğ, bu saldırılara
örgütün saldırdığı tarzda cevap verseydi belki kendisi daha çok yıpranırdı ama
sonucunda maiyeti ve TSK daha az zarar görürdü diye de düşünmemek elde değil.
Hatta bu davalar sonucunda TSK’ya yerleşen FETÖ mensupları belki darbe yapacak
gücü de bulamayabilirdi…