Camilerin nasıl siyasi bir malzeme haline geldiğini anlatan yazar son
zamanlarda ise camilerin yönetimdeki propaganda aracı haline geldiğini yaşananları
örnek vererek anlatmış.
İslam'a girişten sonraki Türk tarihinde din-devlet ilişkileri son derece
sorunlu bir alan olarak tarihsel belleğimize nakşolduğunu, Sultan’la din ulemasının
otorite mücadelesi kimi zaman alenen kimi zaman da alttan alta devam ettiğini, ve
bu mücadele zaman zaman kanlı hadiselerin yaşanmasına da sebep olduğunu
belirtmiş. Bazen sultanın istediği fetvayı vermeyen ulemadan bazılarının
kellesi gittiğini ya da Ulema fetvasıyla kellesi giden yahut tahtından devrilen
ve öldürülen sultanlar da olduğunu tarihteki örneklerinden anlatmış.
En’am suresi 159.ayet “Şu dinlerini parça parça edip gruplara ayıranlar
var ya, senin onlarla bir işin yoktur ve onların işi Allah’a kalmıştır.”
Peygamberimiz zamanında mezhepler, şeyhler, tarikatlar, cemaatler yoktu.
Peygamberimiz: “İlim Çin’de de olsa gidin alın.” demişti.
Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi
olamaz. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiştir.
Şimdi Kur’an’ı ve Peygamberi en iyi anlayan Atatürk müdür yoksa şeyhini dizinin
dibinde fotoğrafları olan günümüz yöneticileri midir?
İslam’ın beş ilke üzerine kurulu olduğunu
bunların:
Adalet,
Maslahat,
Meşveret,
Emanet,
Liyakat.
Bu ilkelerin günümüzde göz ardı edildiğini. Namaz kılıp da her türlü İslam’ın
esas ilkelerine uymayanların olduğunu. Namaz kılıp dua ederek bunlardan
kurtulacağını düşünenlerin artığını belirtmiş.
Kitaptan bazı bölümler:
Camiye, okula ve kışlaya siyaset girmemeli!
Bilgiye ulaşımın son derece kolaylaştığı, eğitimin yaygın hale geldiği
ve bilgi tekellerinin çöktüğü günümüz dünyasında insanlar dinlerini ve onun en
ince ayrıntılarını öğrenmek konusunda hiçbir şeyhe, cemaat liderine ve kerameti
kendinden menkul sözde ulemaya aslında muhtaç değildirler.
Yeri gelmişken ifade edelim: Her ne kadar egemen Sünni ulema Aleviliği
bir tarikat gibi göstermeye çalışsa da Alevilik, tıpkı Sünnilik ve Şiilik gibi
müstakil bir İslami akımdır. Kesinlikle tarikat değildir.(sayfa 85)
Dinci yapılara karşı mücadelesini sanki din karşıtı mücadele gibi
göstermek kesinlikle doğru değildir. Nasıl ki bugün FETÖ'ye karşı mücadele
FETÖ'cülerin müfterice iddia ettiği gibi din karşıtı bir mücadele değilse tarihte
de o gün yapılan mücadele de haşa din karşıtı bir mücadele olarak nitelenemez.
Muaviye döneminde Cuma hutbelerinde Hz. Ali’ye kötü sözler söylenmiştir.
Cuma hutbelerinde Hazreti Ali ve taraftarlarına yönelik edilen küfürleri ve
okunan lanetleri dinlememek için bazı Müslümanlar, namazı kılıp hutbeyi
dinlemeden camiden ayrılmayı tercih etmiştir. Bunun üzerine Muaviye hutbe ile
namazın yerini / sırasını değiştirmiş ve hutbeyi namazdan önceye almıştır.
Camilere siyaset sokmak dine ve Müslüman milletimize vurulan en büyük
darbedir. Bu darbeye karşı direnmek de dini bir vecibe addedilmelidir.
Anadolu Sünniliği Hanefi çizgide idi lakin artık büyük ölçüde Vahhabiliğin
tesirine girmiş durumda. Bu konudaki en büyük vebal 1980 darbesinin
darbecilerine aittir. Bu değişim aynı zamanda etnik asimilasyon anlamına da
gelmekteydi. Zira Vahhabilik, Arap Sünniliğidir.
Hazreti Hüseyin, Yezid halife ilan edildiğinde şöyle demişti: Ümmete
Yezid gibi biri halife oluyor ve ümmet de buna razı oluyorsa o halde İslam’la
vedalaşılmış demektir.