20 Kasım 2022 Pazar

Kitap: Bellek, Yazar: Mustafa Önsel

             Ağırlık olarak kitap 15 Temmuz öncesi ve sonrasındaki konuları kapsıyor. Yazar FETÖ kumpası ile daha önce hapis yatmış ve beraat etmiş, konu hakkında araştırma ve incelemeleri kaleme almış.

İlginç olan; 15 Temmuz darbesinden yaklaşık 6-7 ay önce FETÖ elemanlarının, Silahlı Kuvvetlerde güçlendiler darbe yapabilirler ikazlarına rağmen devlet yetkililerinin bu duruma gözlerini kapaması olmuş.  Yöneticilerin bu ikazları duymadı demek de mümkün değil çünkü kaleme aldığı bu tür bir yazı nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar tarafından mahkemeye verilmiş. Yani haberdarlar ama tedbir almamışlar…

   


     Kitabın bir bölümünde dış devletler tarafından uydurma bilgilerle “Pontus Katliamı” yapıldı tezlerinin yavaş yavaş işlenmeye başladığını yetkililerin bu konuda tedbirli olması ve karşı harekata geçmelerini söylüyor. Ve Trabzon bölgesinin tarihi hakkında kısa bilgi ile böyle bir şeyin olmadığını kanıtlıyor.

            FETÖ mensuplarınca; darbe gecesinden bir süre önce terör eylemi olabileceği konusunda, askeri birliklere hem bilgi hem de eğitim/tatbikat yaptırdıklarını, darbe günü de terör saldırısı var denince bazı askerlerin buna uyduğunu, darbe olduğunu fark edince eylemi sona erdirip birliklerine döndüklerini ve FETÖcü olmamasına rağmen ömür boyu hapse mahkûm olduklarını yazmış. Hatta bazı gerçek FETÖcülerin itirafçı olarak serbest kalmasına rağmen, FETÖ ile ilgisi olmayan bazı askerlerin itiraf edecek bir şeyleri olmadığı için hapiste olduklarını belirtmiş. Herkesi bir çuvala koyup yargılama yapıldığını, teşhisin doğru yapılmadığını, FETÖ ile etkili mücadele yapılmadığını yazmış.

            Darbe girişimi konusunda birçok kitap yazıldı, birçok görüş/fikirler oldu. Kitap; yazarın FETÖ kumpası ile zarar görmesi nedeniyle onları iyi tanıması sebebiyle yazdıkları, okunmaya değer.

3 Haziran 2022 Cuma

Tarihe Tanıklık Edenler, Yazar: Arı İNAN

      Afet İNAN’ın kızının; Millî Mücadele’de görev almış 14 kişi ile yaptığı mülakatlar kitap haline getirilmiş. Tarihin canlı tanıklarının anlattıkları olarak değerlendirilecek bir yapıt. Resmi bir belge olmayıp, tanıkların kendi görüşlerini yansıtsa da o dönemde olan olayları, çekilen zorlukları, yaşanılanları okudukça Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yokluklar içinde, ülkesi için ne kadar uğraştığını bir kez daha anlıyorsunuz.

     Anıların anlatılması kitabı akıcı hale getiriyor. Konuya ilgisi olanlar için güzel bilgiler mevcut.

 


Kitaptan bazı bölümler:

---Ferit Celal Güven: “Karıma, arkadaşlarıma, gülün, oynayın, yaşayın, eğlenin, giyinin, yiyin, için bu bir altın devirdir bir daha bu devir gelmez demiştim. Atatürk devri bitti, 1950’lere gelindiğinde bana ne kadar haklıymışsın derlerdi.” (sayfa 97)

---1976 yılında Şevket Süreyya Aydemir ile yaptığı görüşmede: “Onun heykellerini kırıyoruz, onun resimlerini yırtıyoruz. Yani Atatürk'e ait her şeyi arka plana atıyoruz. Birçok resmî yetkililer Atatürk'ün adını dinlemek bile istemiyorlar. E! Ama bu bir tarihi kaderdir. Çünkü kahramanlar inkâr edilir. Kahramanlar çile çeker. Kahramanların heykelleri yıkılır. Atatürk bunları bilen adamdı ve bekleyen adamdı. Maalesef bu menfi neticeye bugün ulaşmışızdır. Atatürk ve Atatürkçülük bir suç gibidir bugün.” (sayfa 291)

(Demek ki 45 sene önce de Atatürk’e saldırılar vardı, ama fikirleri öldüremedikleri için Atatürk sevgisi/saygısı hala devam ediyor.)

 ---Hikmet Bayur:

Atatürk: "Fikri vardır söylemez. Ben ne yapayım o adamı. Ne yapayım ben onları.” derdi. Yani hep evet efendim, evet efendim diyenlere de kızardı.  (sayfa 371)

---İlk Kadın Milletvekillerinden Fakihe Öymen:

Bugün Napolyon Bonapart, maceraperest bir adam, fakat Fransa'ya hizmet etmiş, ama sonradan şöyle olmuş böyle olmuş. Fransa bugün Napolyon’u minnetle anar. Atatürk onun çok üstünde, ama bizde bu sen ben kavgası yok mu? İşte bu berbat eden. (sayfa 446)

5 Nisan 2022 Salı

Kitap: Cami ve Siyaset, Yazar: Cemil KILIÇ


     Camilerin nasıl siyasi bir malzeme haline geldiğini anlatan yazar son zamanlarda ise camilerin yönetimdeki propaganda aracı haline geldiğini yaşananları örnek vererek anlatmış.
     İslam'a girişten sonraki Türk tarihinde din-devlet ilişkileri son derece sorunlu bir alan olarak tarihsel belleğimize nakşolduğunu, Sultan’la din ulemasının otorite mücadelesi kimi zaman alenen kimi zaman da alttan alta devam ettiğini, ve bu mücadele zaman zaman kanlı hadiselerin yaşanmasına da sebep olduğunu belirtmiş. Bazen sultanın istediği fetvayı vermeyen ulemadan bazılarının kellesi gittiğini ya da Ulema fetvasıyla kellesi giden yahut tahtından devrilen ve öldürülen sultanlar da olduğunu tarihteki örneklerinden anlatmış.

     En’am suresi 159.ayet “Şu dinlerini parça parça edip gruplara ayıranlar var ya, senin onlarla bir işin yoktur ve onların işi Allah’a kalmıştır.”
     Peygamberimiz zamanında mezhepler, şeyhler, tarikatlar, cemaatler yoktu.
     Peygamberimiz: “İlim Çin’de de olsa gidin alın.” demişti.
     Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiştir.
     Şimdi Kur’an’ı ve Peygamberi en iyi anlayan Atatürk müdür yoksa şeyhini dizinin dibinde fotoğrafları olan günümüz yöneticileri midir?
     İslam’ın beş ilke üzerine kurulu olduğunu bunların:
     Adalet,
     Maslahat,
     Meşveret,
     Emanet,
     Liyakat.
     Bu ilkelerin günümüzde göz ardı edildiğini. Namaz kılıp da her türlü İslam’ın esas ilkelerine uymayanların olduğunu. Namaz kılıp dua ederek bunlardan kurtulacağını düşünenlerin artığını belirtmiş.

Kitaptan bazı bölümler:
     Camiye, okula ve kışlaya siyaset girmemeli!
     Bilgiye ulaşımın son derece kolaylaştığı, eğitimin yaygın hale geldiği ve bilgi tekellerinin çöktüğü günümüz dünyasında insanlar dinlerini ve onun en ince ayrıntılarını öğrenmek konusunda hiçbir şeyhe, cemaat liderine ve kerameti kendinden menkul sözde ulemaya aslında muhtaç değildirler.
     Yeri gelmişken ifade edelim: Her ne kadar egemen Sünni ulema Aleviliği bir tarikat gibi göstermeye çalışsa da Alevilik, tıpkı Sünnilik ve Şiilik gibi müstakil bir İslami akımdır. Kesinlikle tarikat değildir.(sayfa 85)
     Dinci yapılara karşı mücadelesini sanki din karşıtı mücadele gibi göstermek kesinlikle doğru değildir. Nasıl ki bugün FETÖ'ye karşı mücadele FETÖ'cülerin müfterice iddia ettiği gibi din karşıtı bir mücadele değilse tarihte de o gün yapılan mücadele de haşa din karşıtı bir mücadele olarak nitelenemez.
     Muaviye döneminde Cuma hutbelerinde Hz. Ali’ye kötü sözler söylenmiştir. Cuma hutbelerinde Hazreti Ali ve taraftarlarına yönelik edilen küfürleri ve okunan lanetleri dinlememek için bazı Müslümanlar, namazı kılıp hutbeyi dinlemeden camiden ayrılmayı tercih etmiştir. Bunun üzerine Muaviye hutbe ile namazın yerini / sırasını değiştirmiş ve hutbeyi namazdan önceye almıştır.
     Camilere siyaset sokmak dine ve Müslüman milletimize vurulan en büyük darbedir. Bu darbeye karşı direnmek de dini bir vecibe addedilmelidir.
     Anadolu Sünniliği Hanefi çizgide idi lakin artık büyük ölçüde Vahhabiliğin tesirine girmiş durumda. Bu konudaki en büyük vebal 1980 darbesinin darbecilerine aittir. Bu değişim aynı zamanda etnik asimilasyon anlamına da gelmekteydi. Zira Vahhabilik, Arap Sünniliğidir.

     Hazreti Hüseyin, Yezid halife ilan edildiğinde şöyle demişti: Ümmete Yezid gibi biri halife oluyor ve ümmet de buna razı oluyorsa o halde İslam’la vedalaşılmış demektir.

6 Mart 2022 Pazar

Kitap: Kaçınılmaz Çöküş, Yazar: Ümit ÖZDAĞ


     Aynı zamanda milletvekili olan yazar AKP döneminde ülke geleceğinin nasıl tehlikeye düştüğünü kitabında anlatmış.
     Son 4-5 yıldır yapılan seçimlerin kirli olduğunu belirten yazar milletin sandığa sahip çıkması durumunda demokrasisini kurtarabileceğini yazmış. Bu durumun ise gittikçe zorlaştığını belirtmiş.
     Millet eğer totaliter birinin güdümünde olmak istemiyorsa çok emek sarf etmesi gerekecek.

     Kitabı; devlet krizi, milli birlik krizi, ekonomik çöküş ve Suriyeliler krizi altında dört bölüm olarak anlatmış ve burada belirttiklerini okudukça hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlıyorsunuz.

     Suriye Krizinde Küresel güçlerinin hedefinin; boşaltılan Suriye topraklarında bir PKK-İSTAN kuruluşu için coğrafi alan oluşturmak ve ilerde Türkiye’de çıkacak bir iç savaşta Suriyeliler aracılığı ile etnik bir arap milliyetçiliği oluşturmak diyor.
     Suriye krizinde Erdoğan amacını ise; Suriyeler aracılığı ile oy sayısını artırmak görünse de esas amacının Türk devletinin demografik yapısını değiştirerek millet kimliği yerine ümmet kimliğine dayanan sosyoloji yaratmak ve halife olmak isteği olarak tanımlıyor.
     Ülke birliği ve geleceği için tarafsız olarak, önyargısız, siyaset üstü anlayışla okunmalı.
     Siyasi gözle okunduğunda iktidar taraftarlarına hiçbir şey ifade etmeyen bir kitap olur.

3 Şubat 2022 Perşembe

Tıbbiyeli Hikmet

     Sivas Kongresinde; Amerikan Mandacılığı isteyenlerle Atatürk çok uğraşmıştır. O esnada genç Tıbbiyeli Hikmet “Manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddederiz.” demiştir.

     Atatürk de “Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum ve Ya İstiklal Ya Ölüm.” Diyerek Tam Bağımsızlık fikrini vurgulamıştır.

     Bugünlerde; iktidara gelmek için İngiliz/ABD elçileri ile görüşebilirler, onlara karşı çıkarsan iktidar olamazsın diyenleri duydukça aklıma Tıbbiyeli Hikmet geliyor.

     Bakalım günümüzde de bir Tıbbiyeli Hikmet olacak mı?