İnsanlar
ideolojilerini kolay kolay terk edemiyor, çünkü temelde bu kimliğin altında
ahlaki bir değerler sistemi yatıyor.
---Dayanışma,
Adalet, Özgürlük prensiplerine daha çok değer veriyorsanız sol ideolojilere;
---Sadakat, Otorite ve Kutsallık prensiplerine daha çok değer veriyorsanız sağ
ideolojilere yakınsınız demek. (Jonathan Haidth’in Adil Akıl kitabından)
Sol
partiler nadiren sağın prensiplerine girerken sağ partiler mütemadiyen solun
prensipleri içerisinde rekabet ediyor.
Türkiye’de
1950 yılından beri sağ partiler Yüzde 54 ile yüzde 71 arasında oy alması,
milletimizin hangi görüşlere daha çok yakın olduğunu gösteriyor…
Bunun
yanında sol partilerin 6 değerden sadece Özgürlük ve Adalet üzerine yoğunlaşıp
diğer dördünü sağ partilere devretmesi başarısızlığının bir gerekçesi…
Sığ
particilik tartışmalardan kurtulup biraz daha yukarıdan bakarsak, Türkiye’de
sağ partilerin de, sol partilerin de bir senaryonun parçası olduğunu, sağın da
solun da aslında fazla bir önemi olmadığını görürüz…
Sonuç
olarak:
Türkiye’de
hiç kimse yukarılara şans eseri gelmiyor.
Köyünde,
kasabasında particiyim diye geçinenler ise kendini avuttuğunun farkına varmadan
O üstteki seçilmişlere hizmet ediyor…
Bu
arada kendisi de maddi, manevi biraz nasipleniyor…
Ama
biraz…
Üsttekilerin
nasiplendiklerini bir bilse aklı karışır…
Peki
çözüm ne olmalı…